“A” Harfi – Atasözü Açıklamaları / 1
Abanın kadri yağmurda bilinir.
Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri) ise, ona gerçekten
ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar.
Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.
Hemen herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi duyduğu
alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.
Abdala(dervişe) "kar yağıyor" demişler, "titremeye
hazırım" demiş.
Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler,
karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bu şekilde
yaşamaya alışıktırlar.
Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.
Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle yapılan işler genellikle kötü sonuçlar
doğurur; kişiyi pişmanlığın içine iter.
Acele ile menzil alınmaz.
Telâşlanıp ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alacağımız, başarı
kazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her işin bir süresi vardır.
Acele işe şeytan karışır.
Düşünüp taşınmadan, çabuk davranılarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemelidir;
o iş ya yanlış ya da bozuk olur.
Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Bir işin yabancısı olan, bir işe alışmamış, beceriksiz ya da anlayışsız kişi,
kendisinden beklenen işi eksik yapar ve istenildiği gibi yerine getiremez; daha
başlangıç anında veya en önemli yerinde işi bırakıverir.
Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.
Uzun süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o şeyden ne kadar
çok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine yetmeyeceği duygusu içinde
bulunur.
Acıkmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek ister;
kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü hiçbir şeyi
görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o nesnedir.
Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.
Bir kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete getirirseniz, o
kimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe arsızlaşır; bunun yanında
kimilerinin hakkını kısar, emeklerinin karşılığını vermez ve onları aç-yoksul
bırakırsanız, onlar da hırsızlık yapmaya başlarlar.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Kötü durumda olan bir kimseyi, ortaya çıkacak yeni kötü durumlar etkilemez; pek
çok zorluğa katlanabilir; çünkü o, böylesi kötü durumlara alışmıştır. Ayrıca,
işe yaramayacak hâle gelmiş kimseler de, tutar bir yanları olmadığı için
felâketlerden çekinmezler.
Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı
söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.
Onur kırıcı, sert, kötü sözler insanı öfkelendirir; sabrını taşırır, çileden
çıkarır, hoş olmayan davranışlara sürükler. Bunun aksine yumuşak, tatlı, hoş
sözler de öfkeli, geçimsiz, saldırgan insanları yatıştırabilir; zarar
vermelerinin önüne geçip onları doğru yola sokabilir.
Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
Aç, yemek yeme ihtiyacı olan, yemesi gereken kimsedir. Bu insanın düşüncesi de
karnını doyurmaktır. Onun bu isteği kimi özürlerle giderilip geçiştirilemez,
böyle yapılmak istenirse kimi anlamsız ve aşırı davranışlara kaymasına neden
olunur. Çocuklar da bir şey istediler mi hemen onun yerine getirilmesini
isterler, beklemek nedir bilmezler.
Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.
İş gördürülen kimselerden verim umuluyorsa onlar aç, yoksul ve zaruret içinde
bırakılmamalı, her yönden tatmin edilmelidirler.
Aç ayı oynamaz.
Kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir; insan ya
da hayvan olsun, çalışan mutlaka doyurulmalıdır.
Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.
Yönetiminde bulunan, gözetiminde olan kimseleri maddî ve manevî yönden tatmin
etmelisin. İnsanları bu yönlerden sıkıntıya düşürür, emeklerinin karşılığını
vermez, kötü muameleye maruz bırakırsan yanlış yola saparlar; söz dinlemez
olurlar, arsızlaşırlar.
Aç doymam, tok acıkmam sanır.
Uzun süre yokluk içinde olan aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, tatmin
olmaz, yetmeyeceği duygusunu taşır. Tok, yani varlıklı insan ise var olanla
yetinir gibidir, elindekilerin bir gün gelip tükeneceğini düşünmez, yeni kazanç
yollarına başvurmaz, dahası elindekileri bilinçsizce harcamaya devam eder.
Aç elini kora sokar.
Aç ve yoksul insan, zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için canı pahasına bile olsa
her türlü tehlikeye atılmaktan çekinmez.
Aç gözünü, açarlar gözünü.
Uğraşılarında, giriştiğin işlerinde uyanık bulunup dikkatli olman gerekir; yoksa
umulmadık, beklenmedik bir anda büyük zararlarla karşı karşıya kalabilirsin. Bu
belâdan sonra aklın başına gelir ama iş işten geçmiş olur.
Açık ağız aç kalmaz.
Çalışan, didinen, ne istediğini bilen, bıkmadan usanmadan bunu
dile getiren kişi geçim yolunu bulur; muhtaç duruma düşmez, aç kalmaz.
Açık yaraya tuz ekilmez.
Acısı ve derdi taze olan bir kimsenin üzüntüsünü artıracak söz ve davranışlardan
kaçınmak gereklidir.
Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.
Kıymetli, yetenekli kimselerin bulunmadığı veya az bulunduğu bir yerde, kendinde
az da olsa bir şey bulunan kimse böbürlenmeye, büyüklük taslamaya başlar.
Açılan solar, ağlayan güler.
Hayatta hemen her şey bir değişimin içindedir, olduğu gibi kalmayıp tersine
dönebilir, güzel çirkinleşebilir; mutsuz mutlu, yoksul da zengin olabilir.
Açın gözü ekmek teknesindedir (olur).
İnsanın tek amacı, öncelikle kendisi için gerekli, yaşaması için zorunlu olan,
yokluğunu çektiği şeyi elde etmektir.
Açın karnı doyar, gözü doymaz.
1. Bir şeyin uzun süren yokluğu açlık ve doyumsuzluk duygusuna iter insanı; bu
insan hiç doymamış, aç kalacakmış gibi davranır; gözü nesnelerde kalır, o
nesneleri kaybedecek sanısına kapılır. 2. İhtiraslı kişi elindekiyle yetinmez,
daha fazlasını ister.
Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
Komşu hakkı çok yücedir. Komşuya hangi şartlarda olursa olsun, aç ya da zengin
iyi davranılmalıdır. Çünkü toplumun dirlik ve düzenliği bir yönüyle buna
bağlıdır.
Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna.
Sır özeldir ve gizli tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması
istenmiyorsa, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından kaçırabilir ya da
yakınına anlatabilir, bunu başkaları duyabilir, saklamaya çalıştığın şey sır
olmaktan çıkar, yayılır.
Aç ne yemez, tok ne demez.
Yoksul kişi ihtiyaç duyduğu şeyin en kötüsüne bile razı olur; iyisini, kötüsünü
arayacak durumda değildir. Oysa varlıklı kişi için durum farklıdır, o her zaman
daha iyisini ister, en güzel şeylerde bile bir kusur bulur, mırın kırın eder.
Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır
(görür).
Yoksulluk çeken, varlık yüzü görmeyen kişi sürekli ihtiyaç duyduğu şeylerin
hasretini çeker; kendisini onları elde etme hayaline kaptırır, olmayacak düşler
kurar.
Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
Hoşuna gitmeyecek sözler söylenmesine, hakkında kötü şeylerin ortaya çıkmasına
yol açmak istemiyorsan karşındakini kızdırma.
Aç tokun yüzüne bakmakla doymaz.
İnsan ihtiyaç duyduğu, sürekli yokluğunu çektiği şeyleri varlıklı kimselerde
görmekle onlara sahip olmuş sayılmaz. Tatmin olabilmek için onları gerçekten
elde etmelidir.
Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz.
Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır. Hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğu
yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu yerde ise hak yeme,
sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne adalet ne de âdil vardır.
Adam adama her daim muhtaç (gerek olur).
Tek başına yaşamak oldukça zor olduğundan insanlar bir arada yaşarlar,
dayanışmaya gerek duyarlar. İhtiyaçlar bu sayede karşılıklı olarak giderilir. Bu
bakımdan hiçbir insanı küçümseyip yararsız saymamalı; olur ki bir gün, hiçlenen
o insanın yardımına gerek duyulabilir.
Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (Adam adama yük olmaz).
Birileri gelip konuğumuz olabilir, evimizde kalabilir. Bu konuk tıpkı can
gibidir; can nasıl gövdeye geldiği gibi gidiyorsa, konuk da günün birinde
geldiği gibi gidecektir. Bu sebeple yanımıza gelen arkadaş, dost, yakın ve
konuklarımızdan yaka silkmemeliyiz.
Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).
Bir kimse kendisine yapılan kabalık, kötülük karşısında sert tepki göstermiyor,
benzer bir şekilde karşılık vermiyorsa, bu korktuğundan değildir; hatır
saydığındandır, utandığındandır, duygularına egemen olduğundandır.
Adam adam denmekle adam olmaz.
Değerleri olmadığı hâlde değer verip saygı duyarak, bazı unvanlar vererek,
överek, pohpohlayarak bir kimseyi iyi yetişmiş, değerli bir kimse yapamayız.
Gerçek şahsiyet, olgunluk, insana yakışacak durum, tutum ve davranış insanın
kendinde bulunmalıdır.
Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.
Bir kimsenin toplumdaki seçkin yeri ve önemi zengin ya da yoksul hâliyle
ölçülemez. Kimi insanlar son derece yoksuldurlar ama kendilerinde bir adamlık
vardır. Kimileri de zengindir ama insanlıktan nasiplerini almamışlardır.
Dolayısıyla yoksul olmak insanın değerini düşürmez, zengin olmak da değerini
artırmaz.
Adam adamı bir kere (defa) aldatır.
Bir kimse, huyunu suyunu bilmediği bir kişiye bir kez aldanır; bir daha
aldanmaz. Çünkü bir kez aldanmış ve ders almıştır. Artık kendini ona göre
ayarlar, karşı tarafın düzenbaz olduğunu bildiği için tedbir alır, düzenbaz ne
derse desin inanmaz ve tuzağına düşmez.
Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).
İnsanlar hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı olurlar. Ne ki
her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan, yapacağı işlerde başkalarının
yardımına ve desteğine değil, öncelikle kendi gücüne, bilgi ve becerisine
dayanmalı ve güvenmelidir.
Adam ahbabından bellidir (Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu
diyeyim).
İnsan daha çok anlaştığı, huyunu suyunu bildiği, sevdiği, yanında bulunmaktan
hoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar; dostluk eder. Dolayısıyla bir kimsenin
iyi ya da kötü olduğu, arkadaşlık kurduğu kimsenin kişiliğine bakılarak
anlaşılabilir.
Adamak kolay, ödemek güçtür.
Bir işi yerine getireceğim demek, davranışıyla ya da tutumuyla o işi yapacağım
duygusu uyandırmak, umut vermek kolaydır. Ne var ki yerine getirmek ve yapmak
güçtür. Çünkü bu, bir çabaya, bir maddeye ya da bir paraya dayanır; bunlar da
zor sarf edilir şeylerdir.
Adamın (insanın) adı çıkacağına (çıkmaktansa) canı çıksın (çıkması
yeğdir).
Toplumun bir insan hakkında verdiği yargı kolay kolay değişmez. Eğer bir adamın
adı kötüye çıkmış, bu yanıyla şöhret bulup tanınmışsa, bu durum onun için
katlanılmazdır. Nereye gitse kötü yanı yüzüne vurulacak, itilip kakılacak,
aşağılanıp toplum dışına itilecektir. Böyle bir hayatı yaşamak, o insan için
yaşarken ölmek demektir.
Adamın iyisi alış verişte belli olur.
Alışveriş bir insanın karakterini, iyi ya da kötü oluşunu belirleyen en önemli
ölçütlerden biridir. Alışveriş her şeyden önce çıkara dayanır. Birçok insan da
çıkarı için ahlâk kurallarını çiğnemekten kaçınmaz. Bunu anlamanın en iyi yolu
da kişiyi alışverişte denemektir. Alışveriş sırasında hileye başvurmayan, hakkı
gözeten, yalan söylemeyen, ahlâksız yollara sapmayan kimse iyi insandır.
Adamın iyisi iş başında belli olur.
İnsanı gösteren sözü değil, işidir. Bir insanın gerçek değeri; becerikli mi
beceriksiz mi, çalışkan mı tembel mi, başarılı mı başarısız mı, iyi mi kötü mü
olduğu yaptığı işlerle, çevresindekilere karşı takındığı tutumla ölçülür.
Adamını yere bakanından, suyun ağır (sessiz) akanından kork (sakın).
Genellikle sessiz akan sular derin ve tehlikeli olurlar. Bir olay karşısında
duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan, niyetini belli etmeyen, sessiz kalan
kimseler de ağır akan suya benzerler. Sinsidirler, içlerinde besledikleri
kötülükleri hissettirmezler, bu bakımından sakıncalıdırlar.
Adam olana bir söz yeter.
İyi yetişmiş, kişilikli, anlayışlı, duyarlı kişiler kendilerine söylenen sözü,
ilk söylenişinde anlarlar ve sözün gereğini yerine getirirler. Bir sözü
defalarca söyleten, söyleyeni zorlayan, çıkmaza sokan kimselerde ise, bir
kavrayış noksanlığı, bir ahlâk eksikliği var sayılabilir.
Âdemoğlu (insanoğlu) çiğ süt emmiştir.
Başlangıcından bu yana nankörlük insanoğlunun değişmez bir sıfatı olagelmiştir.
Yapılan bir iyiliğe karşı, çokluk kötülükle cevap vermek, insanın atamadığı
huylarındandır. Sanki bu, insanda değişmez bir hâldir. Bu bakımdan insanoğlu
güvensizdir, ona karşı daima dikkatli olunmalıdır.
Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
Büyüklerin küçükler üzerinde büyük bir etkisi vardır. Çocuklar, çokluk
büyüklerini örnek alırlar. Onlardan ne görürlerse onu yapmaya çalışırlar. Bu
sebeple, anne-babanın çocuklar, büyüklerin de küçükler üzerindeki etkisi, eğitim
açısından oldukça önemlidir.
Ağacı kurt, insanı dert yer.
Ağaç kurdu, içine yerleştiği bir ağacı veya tahtayı özünden, içten içe yiyerek
çürütür ya da kurutur. Dert ve üzüntü de tıpkı ağaç kurdu gibidir. İnsanı içten
içe yıpratır, perişan eder, dayanıksız kılar, yiyip bitirir.
Ağaç kökünden yıkılır.
Ağacı ayakta tutan, onu toprağa bağlayan kökleridir. Onun bütün dallarını
kesebilirsiniz, ancak yıkamazsınız. Yıkmak için köklerini topraktan çıkarmak
zorundasınız. Bir aile, toplum ya da düzen de tıpkı ağaç gibidir. Onu da ayakta
tutan bir temel (kök) vardır. Kimi ayrıntılarını (dallarını) yok edebilirsiniz,
ancak yıkıp bozamazsınız; yıkmak için temelini sarsmak, ana noktalarını bozmak
zorundasınız.
Ağaç yaprağı ile güzeldir (gürler).
Bir ağacı güzel gösteren, verimli kılan, canlı tutan yaprakları, çiçekleri ve
meyveleridir. Varlığını ancak bunlarla kanıtlar. İnsanlar da böyledir. İnsan
ailesi, çocukları, yakınları ve dostları ile bir bütün oluşturup varlık
gösterebilir. Eğer bunlardan mahrum olursa yapraksız, çiçeksiz ve meyvesiz bir
ağaç gibi kalır ortada; cansız, kurumuş gibi, güçsüz ve verimsizdir.
Ağaç yaş iken eğilir.
Çocuklar mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye, her türlü
bilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de büyüdükçe eğitilmeleri
zorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez. Onlar tıpkı kuru bir ağaç
gibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa kırılırlar. Bu sebeple onlara yeni
bir davranış kazandırmak imkânsız gibidir.
Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
Yüce Allah, her canlıyı yaratırken onunla birlikte rızkını da yaratır. Ancak
insanlar aç gözlülük edip kimilerinin hakkını gasbederler, rızklarına el koymaya
çalışırlar. Dolayısıyla kimileri aç ve yoksul kalır. İnsanlar bu tavırlarından
vazgeçmiş olsalar, herkesin rızkının kendisine yeter olduğu apaçık ortaya
çıkacaktır.
Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır.
Gittiğimiz yolda, tuttuğumuz işte ilerlemek istiyorsak acele edip telâşa
düşmemeliyiz. Yavaş yavaş ama güvenli, gerekli bir tempoda, emin adımlarla
yürümeliyiz. Böyle hareket etmezsek, aceleciliğimiz yüzünden sürçebilir,
yolumuzu şaşırabilir, sonuca da ulaşamayız.
Ağır kazan geç kaynar.
1. Herkesin anlayış yeteneği bir değildir, öğrenme kabiliyetleri de farklıdır.
Kimi kalın kafalı kimseler bir meseleyi oldukça geç ve zor kavrarlar. 2. Bazı
beceriksiz, tembel kişiler işlerini geç yaparlar ve zamanında yetiştiremezler.
3. Ağırbaşlı, olgun kimseler bir olay karşısında hemen öfkelenip telâşlanmazlar.
Ağır ol, batman gelesin.
Temkinli, ağırbaşlı, ölçülü ol ve dengeli hareket et ki, itibar göresin; sevilip
sayılasın. Çünkü hafif meşrep, sulu, çabuk kızıp taşkınlık gösteren, aceleci
kimseler toplumda pek sevilip yer edinemezler.
Ağır taş batman döver (yerinden oynamaz).
Tutarlı, ölçülü, ağırbaşlı, temkinli kimselerin toplumda etkin bir yerleri,
ayrıcalıklı bir kişilikleri vardır. Bu ayrıcalıkları sebebiyle onlara kolay
kolay kimse ilişmeye cesaret edemez, onları hırpalamaya öyle herkesin gücü
yetmez, dolayısıyla ister istemez saygı görür ve yerlerini korurlar.
Ağır yongayı yel kaldırmaz.
Davranışları ölçülü, sözleri yerinde, temkinli ve ağırbaşlı olan insanlara dış
etkenler, niyeti bozuk kimseler kolay kolay zarar veremezler.
Ağız yer, yüz utanır.
İkram kabul eden, armağan alan kişi, bunları kendisine sunan kimsenin istediğini
yerine getirme zorunluluğunu duyar; bir borçluluk duygusuyla bu isteği
reddetmeye utanır, istemese de işi yapar.
Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Hakkımızın yendiği yerde susup sonuca katlanmak doğru değildir. Susar, sesimizi
çıkarmaz, hakkımızı aramazsak kimse bize yardım elini uzatmaz; hakkımızı vermez.
Onun için hakkımızı arama yoluna gitmeli ve bu yolda sesimizi duyurmalıyız.