Atasözlerinin Tarihi Gelişimi
Türkçe ilk atasözü örneklerine Orhun Yazıtları'nda, Kâşgarlı Mahmut’un Divân-ü Lügati't Türk'ünde, Dede Korkut Hikâyeleri’nde rastlanır. İlk örneklerde "sav", sonradan "mesel, darbı mesel" adıyla geçer. Divan edebiyatında "Pend-nâme"ler, halk şiirinde "nasihat destanları" atasözleri ile oluşur. Birçok yazar ve şairler, anlatımlarına güç kazandırmak için atasözlerinden yararlanmışlardır. Bu yol, ük kez Kutadgu Bilig ve Atabetül Hakayıkla denenmiş, daha sonraki yüzyıllarda Necatı, Nâbî, Sâbit, Sümbülzade Vehbî, izzet Molla, Ziya Paşa ile Tanzimat dönemine kadar süregelmiştir. Halk edebiyatında Hıfzı, Figanı, Güvahî, Levni, Gedayi, Mevcî, Mir’atî gibi şairler de koşmalarında sık sık atasözleri kullanmışlardır, özellikle 17. yüzyılda yaşadığı bilinen Şerifî’nin "Atasözleri Destanı" ilginç örneklerden biridir.
Türk atasözlerini sistemli biçimde ilk derlemeler Tanzimat döneminde başlarsa da daha önceki bir kaç yazma eser de büyük önem taşır. En eski örnekleri 15. yüzyıla dek uzanan bu derlemeler arasında Fatih Millet Kütüphanesi ile Fransa’da Bibliothèque National’de bulunan iki yazma, dikkati çeker. Her iki yazmada yer alan atasözleri ile Dede Korkut kitabının başındaki sözler arasında yakın benzerlikler saptanmıştır. Tanzimat’tan sonra atasözlerimizle ilgili derlemelerin ilki, Şinasi’nin "Durub-ı Emsâl-i Osmaniye"sidir. Daha sonra yayımlananlardan Ahmet Vefik Paşa’nın "Müntehabatı durub-ı emsâl"i ile Ahmet Mithat Efendi’nin "Türkî durub-ı emsâl"i sayılabilir.
Bugüne değin "En Eski Türk Savları - Ferit Birtek, Edebiyatımızda Atasözleri - Dehri Dilçin, Atasözleri - M. Nihat özön, Açıklamalı Atasözleri - Aydın San, Tarih Boyunca Türk Atasözleri - Aydın Oy" gibi birçok derlemeler yapılmışsa da atasözlerimizin biçim ve kavram özellikleri, açıklama ve yorum değerleri üzerinde pek az durulmuştur. İlk kez Ömer Asım Aksoy, "Atasözleri ve Deyimler" adlı eserinde atasözlerimizi bilimsel yoldan değerlendirmeye çalışmış, biçim ve kavram özelliklerini, deyimlerden ayrıldığı noktaları örneklerle göstermiştir. Halk kültürümüzün en değerü kaynaklarından olan atasözlerimizi genişliğine ve derinliğine inceleyip ortak değerlere ulaşan bilimsel eserleri halk bilimci yazarlarımızdan bekliyoruz.
Nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşan, anonim nitelik taşıyan, kalıplaşmış özsözler biçiminde rastladığımız, önceki kuşakların gözlemlerini yol gösterici birer kural olarak sunan atasözleri, sözlü edebiyat dönemi ürünlerinden olan “sav”ların ilk biçimleri niteliğindedir. Savlar Kaşgarlı Mahmud’un Divân-ı Lûgat’it Türk’ünde açıklamalar arasında geçmektedir. Sav terimi, İslâmiyet'in etkisiyle yerini “mesel” terimine bırakmıştır. Aslında misal getirme, örnek verme anlamında olan darb-ı mesel ve bunun çoğulu durub-ı emsâl sözleri, edebiyatımızda atasözü, atasözleri anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
Türkiye’de ve Türklerin yaşadığı diğer topraklarda, halkın ağzında dolaşan; nesillerden nesillere geçen 10.000’i aşkın atasözü bulunmaktadır. Atasözleri üzerine pek çok yayın yapılmış, birçok kitap ve makale yayımlanmıştır. Türk atasözleri üzerine hazırlanmış ve basılmış kitap, broşür, makalelerin sayısı 700’ü aşmaktadır. Sözcüklerden en az birinin düz/gerçek anlamının dışına çıkması, kimi durumlarda mantık dışılık, sözü ilgi çekici kılması, anlatım gücünü arttırması, en az iki sözcükten, söz öbekleri biçiminde kalıplaşmış olması ve toplum tarafından ortak benimsenen bir anlatım aracı olan deyimlerin tanımı hakkında tam bir fikir birliği yoktur. En büyük tartışma da tek sözcüklü deyimlerin olup olmadığı konusundadır.
Arkasından birçok sözcüğün mecaz anlamda olabileceğini, deyim anlamının birden çok kelimenin ortaya koyduğu ortak anlam olduğunu ifade ederek, deyimin varlığı için en az iki kelimenin varlığını şart koşulmuş böylece fikir birliği sağlanmıştır. Bir dilde anlatım gücünü arttırmak için kullanılan deyimlerin dilin ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıktıkları görülmektedir. Kalıtsal olarak nesilden nesile devredilen deyim yapılarının çok çeşitli olduğu ve zamanla değişiklikler geçirdiği de anlaşılmaktadır. Türkçe’nin ilk yazılı belgelerinden beri Türk yazılı metinlerinde deyimlerin izlerini sürebiliyoruz.

Atasözlerinin Tarihi / Ayrıntılı Anlatım
Atasözleri her millette var olan dil hazineleridir. Bu sözler ait oldugu milletin yasam tarzını, hayat tecrübesini, kültür seviyesini ve dünyaya bakısını gösteren söz degerleridir. Bir milletin ortak deneyimlerinin sonucu olan atasözlerinde toplumsal ve dogal olaylar, hakikatler, örf ve âdetler, inanıslar dile getirilir. Atasözlerinin en belirgin özelligi; dilin anlatım ve kullanım imkânlarını gelistirerek dile ayrı bir anlam, ifade yönü, kıvraklık, zenginlik ve güzellik kazandırmalarıdır. Bu nedenledir ki, atasözleri anlatılmak isteneni kısa ve özlü bir biçimde ortaya koyan anlatım araçlarıdır. Halk, yeri ve zamanı geldikçe kalıplasmıs ifadeler halindeki bu ögüt verici, hikmetli sözleri birer kanıt gibi kullanır. Çünkü halkın ortak malı olan bu dil hazinelerinin ortaya koydugu yargı toplum tarafından kabul görür.Günümüzde konusma dilinde çokça kullanılan, söylenmek isteneni kısa ve öz dile getirmeyi saglayan atasözlerinin ilk ne zaman kullanıldıgına dair kesin bir bilgi yoktur. Toplumların hayat mücadelesini, yasayıs tarzlarını, karsılastıkları sıkıntıları, gelenek göreneklerini ve kültürünü nesilden nesle aktaran bu sözler, günümüzden geriye gidildiginde, neredeyse insanlıgın var olusuna kadar uzanan genis bir yelpazede karsımıza çıkmaktadır. İlk yazılı örneklere, en eski yazılı kaynak olan Sümer metinlerinde rastlandıgı bilinmektedir.
Eski Yunan Uygarlıgında, atasözlerini Yedi Bilge’nin1 söyledigine inanılmıs ve bu sözler tapınaklara yazılmıstır. Günümüze ulasan en eski atasözü derlemeleri Eski Mısır’a aitken Hindularda ise kabul edilen ilk atasözleri, Kutsal metinlerde yer alan, ‘Sutralar’ (atasözleri) olarak karsımıza çıkar. ‘‘Batıda atasözlerinin deger kazanması Aristo ile baslar. Kısa ve öz olusu yüzünden hitabet san’atının vazgeçilmez süslerinden sayılmıstır. Bu görülse Yunancada birçok atasözleri derlemeleri yapılmıs ve bunlardan, daha sonraları Latinler de faydalanmıslardır. Böylece, bütün batı kültürüne temel teskil edecek olan Yunan-Latin atasözleri gelenegi dogmustur. Avrupa’yı besleyen bir baksa kültür kaynagı ise Tevrat ve dolayısıyla eski Musevi-Arap kültürüdür.
Hıristiyanlıktan sonra Avrupa’nın vazgeçemeyecegi tek önemli dayanak noktası İncil olmustur. Sadece Avrupa kültürüne besiklik etmesi bakımından degil, aynızamanda kısa ve özlü anlatımı sayesinde İncil, kıymetli bir atasözleri derlemesi olarak da asırlar boyu ragbet görmüstür.’’
Yeryüzündeki en eski medeniyetlerden biri olan Türk medeniyetine ait ilk örnekler, Orta Asya’da ‘Orhun Kitabeleri’nde (MS 8. yüzyıl) görülmüştür.
‘‘Orhun Yazıtları’ndaki ‘Yufka olanın delinmesi kolay imis, ince olanı kırmak kolay. Yufka kalın ise delinmesi zor imis.’ sözü bu kaynaktaki benzerleriyle birlikte, yazıya geçmis en eski Türk atasözlerindendir.’’
‘‘Farklı milletlerin ‘kanatlı söz’, ‘nasihat’, ‘cevherli söz’, ‘ibret verici söz’, ‘altın söz’, ‘dilin gülzarı’, ‘halk mektebi’, ‘halk hikmeti’, ‘ruhun tabibi’, ‘aklın gözü’ ve benzeri anlamlar içeren isimler verdiği, bedil sözlü kültür ve edebiyatın bu benzersiz türü, günümüz Türkiye Türkçesinde; atasözü olarak adlandırılır.’’
Türkler; Türkçe ‘sav’(söz, haber), Arapça ‘mesel’ (dolaylı, üstü kapalı söylenen söz, misal), Osmanlıca ‘darb-ı mesel’ (hikâyeye dayalı olarak misal gibi söylenen meshur söz) kelimelerini kullanmıs, yakın tarihte ‘atasözü’ kelimesini kullanmaya baslamıstır. Urduca’da ise atasözleri; ‘zarb-ul masal’, ‘kahavat’ (söz), ‘makula’ (söz, atasözü, aktarma) kelimelerine tekabül eder.
Atasözleri beser topluluklarla baslamıs, sosyal etkilesimler, göçlerle genis kitlelere yayılarak, bir milletin müsterek deger yargılarının en keskin ifadeleri olup, edebiyatta yerlerini almıslardır. Çobanoglu’nun ifadesiyle;
‘‘Atasözleri tarihîn, geçmisin bir aynasıdır. Tarihîn ve kültürün aynasıdır, çünkü atasözleri tarihîn içinde, tarihle beraber dogmus, onunla beraber gelismis ve onunla beraber zamanımıza ulasmıstır ve gelecege dogru yol almaktadır.’’
Masal, hikâye, türkü, ninni gibi anonim halk edebiyatının ürünleri arasında en yaygın yere sahip olan atasözlerinin, kısa, akıcı ve nükteli bir dile sahip olması, nesiller arası aktarımı kolaylastırmıs, daha çabuk akılda kalmasını saglamıstır.
Tüm dünyada ulusların atasözlerinin benzerlik göstermesi ve pek çogunun müsterek kullanılması ise siyasî, sosyal, kültürel, dinî ve ekonomik açıdan yüzyıllar boyunca karsılıklı etkilesim içinde olmalarının; savaslar, tabiat olayları ve yasanmıslıklardan alınan derslerin ortak sonucu olarak açıklanabilir. Farklı uluslara ait atasözlerindeki benzerlik, bu etkilesimi gözler önüne serer:
Zamanındaki bir dikis ileride dokuz defa dikmekten kurtarır. (İngiliz)
Bir misal yüz nasihat. (Urdu)
Bir musibet bin nasihatten yegdir. (Türk)
Yagmur yagarken küpünü doldur. (Orta Asya)
Yagmur yagarken küpleri doldurmalı. (Türk)
Uzaktaki menzile erismek istiyorsan atını yavas sür. (Azerbaycan)
Acele ile menzil alınmaz. (Türk)
Seytan aciz kalınca, kadını elçi gönderir. (Rus)
Kadının sofusu, seytanın maskarasıdır. (Türk)
Görüldügü üzere dünyanın degisik yerlerinde, aynı düsünceler farklı biçimlerde ifade edilmistir.
Atasözleri sürekliligi ve yayılımı en fazla olan kültür ürünleridir. Atalarımızın mirası olan bu özlü deyisler, sözlü edebiyatla hayat bulmus, yazıya geçilmesinin ardından derlenerek kayıt altına alınıp, kusaktan kusaga aktarımında kalıcılık ve kolaylık saglanmıstır. Türk medeniyetlerinin fetih ve göçleri aracılıgı ile bu gelenek farklı cografî bölgelere de yayılma olanagı bulmustur. Mezar anıtlarından sonra 11. ve 12. yy.larda kaleme alınan, siyasetname niteligindeki Yusuf Has Hacib’in ‘Kutadgu Bilig’8 adlı eseri ve Edip Ahmet’in ahlâk ve ögüt kitabı olan ‘Atabetü’l-Hakayık’ adlı eserinde yer verilmistir.
Türkçe atasözlerinin asıl derlendigi eser ise, ilk lügat kitabı özelligini tasıyan, Kasgarlı Mahmut’un 11. yy.da yazdıgı ‘Divanu Lugati’t-Türk’9 adlı Türkçe, Arapça eserdir.
‘‘Bu kitapta zikredilen bazı atasözleri sunlardır:
‘Dag daga kavusmaz; insan insana kavusur’; ‘Kılıç kınını kesmez’(Köpek köpegi yemez); ‘Bes parmak bir degildir’(Dünyada esitlik yoktur); ‘Erken evlenen döl alır; erken kalkan yol alır.’; ‘Çocuk sokaga su dökmüs; anası babası kaymıs, düsmüs’ (Çocukların davranıslarından ana-babaları mesuldür); ‘Atası koruk yemis; torununun disi kamasmıs’(Ana-babalarının günahlarını çocukları öder) ; ‘Ahmak misafir ev sahibini agırlar’(Kendisinden istenmeksizin amirinin isini üzerine alan ve böylece kendisini ahmak yerine koyan birinden bahsedilirken söylenir); ‘Bir karga ile kıs olmaz’(Bir basarısızlıga ugrayan biri ümidini kaybetmemeli); ‘Öküze ayak olmaktansa danaya bas olmak yegdir’(Büyük bir sehirde ikinci mevki bir makam sahibi olmaktansa bir kasabada bas olmak yegdir.)’’10 ‘‘Divanu Lugati’t-Türk’teki bir kısım atasözleri de bugünün nesillerine degisik sekillerle intikal etmistir.
Misafir gelirse, saadetle gelir. (Divanu Lugati’t-Türk’te).
Misafir kısmeti ile gelir. (Bugün).
Tası ısıramazsan öpmek gerek. (Divanu Lugati’t-Türk’te).
Isıramadıgın eli öp. (Bugün).
Çifte kılıç kına sıgmaz. (Divanu Lugati’t-Türk’te).
İki karpuz bir koltuga sıgmaz. (Bugün).
İki deve müsademe eder, ara yerde sinek ölür. (Divanu Lugati’t-Türk’te).
At teper, katır teper, ara terde esek ölür. (Bugün).
Sütten agzı yanan yogurdu üfleyerek yer. (Bugün).
Saçırtgudan ‘bir nevi ökse’ korkmus kus, kırk yıl çatal agaç arasına konmaz.
(Divanu Lugati’t-Türk’te)
Sütten agzı yanan yogurdu üfleyerek yer. (Bugün).’’
Günümüze kadar geçtigi her merhalede yasanılan olaylardan, alınan derslerden, tecrübelerden, dönemler, akımlar, sanat ve dilden etkileri beraberinde tasıyan bu sözler, bozulmadan kalabilmeyi basarmıstır. Bunun sebebi halkın olması, halktan çıkmasıdır. Yine aynı dönemde kaleme alınan Dede Korkut Hikâyeleri’nde; Oguzlarda yasanan göçler, sosyal yapı, din, örf ve âdetlerden etkiler görülen atasözleri yer almaktadır:
‘‘Allah Allah demeyince isler yürümez. Ana hakkı Tanrı hakkı. At isler, er ögünür.’’
Hikâyenin ön sözünde yer alan ‘‘Dede Korkut söylemis. Allah Allah demeyince isler düzelmez; kadir Tanrı vermeyince er zenginlesmez. Ezelden yazılmasa kul basına kaza gelmez; ecel vakti ermeyince kimse ölmez. (…) Bir yigidin kara dagyumrusunca malı olsa yıgar, toplar, talep eyler; nasibinden fazlasını yiyemez. Gürüldeyip sular tassa deniz dolmaz. Kibirlilik eyleyeni Tanrı sevmez; gönlünü yüce tutan erde devlet olmaz. El oglunu beslemekle ogul olmaz; büyüyünce bırakır, gider, gördüm demez.(….)Eski pamuk bez olmaz; eski düsman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz; kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez; er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince ögüt almaz; ogul babadan görmeyince sofra çekmez. Ogul babanın yerine yetisenidir; iki gözünün biridir. Devletli ogul olsa ocagının korudur. Ogul da neylesin baba ölüp mal kalmasa. Baba malından ne fayda basta devlet olmasa. Devletsiz serrinden Allah saklasın hanım sizi!’’13 bu metinde geçen sözler atalarımızın sözlerine verilebilecek çok güzel örneklerdir. Bazılarının bozulmadan günümüze geldigi görülmektedir.
İslamiyet’le yerlesik hayata geçen Türkler, kültür etkilesimiyle edebiyatta da yeniliklere açılmıs, halk edebiyatı ile sade, İslamî bir üslup kullanmıs, divan edebiyatıyla ise daha süslü, Arap ve Fars edebiyatlarının etkisinde ilerlemistir. Diller hızla dilimize adaptasyon saglamıstır. İslamiyet’in kabulü ile atasözlerine yenileri eklenmis, Arapça ve Farsça’nın etkisi atasözlerine de yansımıstır. İslam ülkelerinde dogan yeni sözler, seferlerle batıya da uzanmıs ve yine kültür alısverisi ile bu dönemde de atasözleri yayılmaya devam etmistir. İslam inancı da kavram olarak deyislerde kendini göstermistir. Bu dönemde divan edebiyatında bazı yazarlar tarafından aruz vezninin kullanılması, halkın dilinden çıkan atasözlerini tanınmayacak hale getirmisse de halk edebiyatında özgün halleriyle muhafaza edilmislerdir. Divan edebiyatında yer alan:
‘‘Hıfzi’nin Manzume-i Durub-ı Emsal’inden:
Bir bagale sıgmaz iki karpuz (İki karpuz bir koltuga sıgmaz.)
Sa’y-i istikhal ederken didesin ihrac eder. (Sürme çekeyim derken gözünü çıkarır.)
Taam-ı puhta ab-ı serd katma (Pismis asa soguk su katma.)
Firar eden matardan yahçeye vaki olur derler (Yagmurdan kaçarken doluya tutulur.)
Gürsine hirs oynamaz meshurdur (Aç ayı oynamaz.)
Geluya turma hem-çün ham emrud (Ham armut gibi bogaza durma.)
Kesb-i nan eyler hacerden merd olan (Er olan ekmegi tastan çıkarır.)
Zeminin gusı var derler meseldir (Yerin kulagı vardır.)
Kendini aç makiyan anbar-ı cevde zanneder (Aç tavuk kendini arpa ambarında sanır.)
Feresin lagzis-i vahidle seri kat’olmaz (Bir sürçen atın bası kesilmez.)’’
ve halk edebiyatında yer alan: ‘‘ Besigin adı gurbet, herkese sılası Bagdat.’, ‘Bir göz aglarken öbür göz gülmez.’’15 gibi atasözleri farkı gözler önüne serer. Ayrıca bu dönem (11. ve 15. yy.lar) İslam dünyasına karsı yapılan Haçlı Seferleri ile de dogu-batı tesiri devam etmis, akabinde yasanan Fransız ve İngilizler arasındaki Yüzyıl Savasları, büyük cografî kesifler, Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte, çag atlayarak ortak kaderi paylasan medeniyetler; tarihî, cografî, ekonomik, kültürel ve dinî bakımdan yasadıkları degisim ve etkilesimleri dil ve edebiyata yansıtmıslardır. Karsılıklı atasözü derlemeleri yapılmıs, atasözleri de eskilerine yenileri eklenerek yayılmaya devam etmistir. Aynı yüzyıllardan günümüze kadar bozulmadan gelebilmis yaygın atasözleri arasında, dönemin önemli halk düsünürlerinden Nasreddin Hoca’nın kıvrak zekâsının ürünleri olan fıkra ve hikâyelerde yer alan deyisler de vardır.
Ögüt verirken düsündüren, tecrübelerin akıllıca kalıba döküldügü bu sözlerden bazıları, diger yabancı dillerde de kullanılmaktadır.
‘‘El elin esegini türkü çagırarak arar.
Testiyi kırdıktan sonra çocugu dövmek neye yarar?
Kazanın dogurduguna inanan, öldügüne de inanır.
Damdan düsen damdan düsenin halini bilir.
Parayı veren düdügü çalar.’’
‘‘Acemi bülbül bu kadar öter.
Agız torba degil ki büzesin.
Ayagını sıcak tut basını serin / Kendine bir is bul düsünme derin. Bindigin dalı kesme. Buna degmis, buna degmemis. Dag yürümezse abdal yürür. Damdan düsen halden anlar. Dua et, kurdun kuyrugu kopmasın. Fukaranın malı gözünün önünde gerek. Her agızdan bir laf çıkar. Her gün bayram olsa. İlk tökezleyen atın bası kesilmez. İnsan evlenince her seyin altı üstüne gelir. Sahibi ölmüs esegi, kurt yer. Testi kırıldıktan sonra atılan dayagın faydası olmaz. Yemegin bugusunu satan paranın sesini alır.
Yorgan gitti, kavga bitti.’’
Tanzimat ve sonrasında edebiyat ve fikir dünyasının Batı ile tanısması Türk (Osmanlı) toplumunda yeniliklere açılan pencere olmustur. Dil ve edebiyatın toplumun yasadıgı sosyal, siyasal, kültürel degisimlerden, arayıslardan ve geçirdigi asamalardan haberdar olmaması imkânsızdır. Bu dönemde yeniliklerin öncüsü olan Sinasi, ilk atasözleri kitabı olan ‘Durub-u Emsal-i Osmaniye’ adlı eserini yazarak bir ilki gerçeklestirmis, ilk sistematik derleme yapılmıstır. Kitapta bulunan atasözlerinden bir kaçı asagıda verilmistir:
‘‘ Hekim kim, basına gelen.
Ne ekersen onu biçersin.
Kurt kocayınca köpegin maskarası olur.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.
Sagır isitmez uydurur.”
Ayrıca Ziya Pasa’nın eserlerinde kullanmıs oldugu bazı veciz sözler atasözü halini alarak günümüze kadar gelmistir. Türkçülük akımının en önemli temsilcilerinden olan Ahmet Vefik Pasa da ‘Atalar Sözü’ mecmuasında deyislere yer vermistir. Yine bu dönemde yazılan ‘Letaifi Rivayat’ adlı eser, atasözlerinden esinlenerek ibret dersi verme amaçlı yazılmıs, Ahmet Mithat’ın hikâyeler dizisidir. Toplumların hayat felsefelerinin saklı oldugu bu sözlerde, diger yazarlar da eserlerinde faydalanarak yer vermis ya da hikâyelerine konu etmislerdir.
Tarihte Velet İzbudak ve Besim Atalay ilk kez farklı bir derleme yapmıs, Türk dilindeki eski atasözlerini yeni Türkçeye çevirerek, bugünkü karsılıklarıyla birlikte vermislerdir. Atasözlerini Türkçede konularına göre ayıran ilk isim ise Ferit Birtek’tir. Türkçede sayı bakımından en büyük atasözü derlemesini yapan isim ise F. F. Tülbentçi’dir.
19. ve 20. yy.larda Batıdan çeviri ve adaptasyonlar yapılmıs, özellikle tiyatro dalında Batının oyunlarda kullandıgı atasözlerinden faydalanılmıstır. Hatta sözlü edebiyatın anonim ürünleri olan atasözlerine, yazarların eserlerinde kullandıkları veciz bazı sözler de eklenerek, deyis kabul edilmislerdir. 13.yy.da yasayan Nasreddin Hoca gibi, farklı dönemlerin ünlü siyaset ve din adamlarının ya da düsünürlerinin sözleri de atasözleri arasında yer alır. Hatta Peygamberlerin veciz sözleri de atasözü seklinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. (Ziya Pasa)
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Kanuni Sultan Süleyman)
Altın prangalar demir olanlardan çok daha kötüdür. (Gandhi)
Ey hekim, kendini iyi et. (HZ. İsa)
Hoslanmadıgına sabretmedikçe hoslandıgını ele geçiremezsin. (HZ. İsa)
İsteyiciyi bos çeviren eve, bir hafta melek ugramaz. (HZ. _sa)
Dünya bir köprüdür. Üzerinden geç, tamirine bakma. (HZ. _sa)
Sabır imanın yarısıdır. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Ya hayır söyle ya sus. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Misafirlik üç gündür, bundan fazlası sadakadır. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Veren el alan elden üstündür. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Borç agır bir yüktür. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Cennet annelerin ayakları altındadır. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Kisi arkadasının dini ve ahlakı üzerinedir. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Bugünün yarını da var. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Kisi arkadası ile güç kazanır. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Az ve kâfi olan sey, çok olup bastan çıkaran fazla seyden iyidir.
(HZ. Muhammed (S.A.V.))
İki günü birbirine esit olan ziyandadır. (HZ. Muhammed (S.A.V.))
Günümüzde daha çok konusma dilinde tercih edilerek, eskiye kıyasla atasözleri fazla kullanılmıyor olsa da, bazı yazarlar eserlerinde okurlara kestirmeden mesaj verme yolu olarak atasözlerinden faydalanmaktadır. Genel itibariyle dünyada kullanılan atasözlerinin özelliklerine bakılacak olursa; hepsi kıvrak zekânın ürünleridir, geldikleri dönemlerden izler tasırlar, kültür elçiligi yaparlar ve düsündürücü nitelige sahiptirler. Toplumlar sahip oldukları erdemleri dil yoluyla aktarmak, özellikle de Türk toplumu, yeni nesillere ögütler vermek için atasözlerini kullanırlar. Egitim alanında Türkler, yabancılardan daha fazla bu sözlere yer vermislerdir.
Genellikle tüm dillerdeki atasözlerinde kullanılan ortak zamanlar genis zaman ve emir kipidir. Çeviri esnasında biçim bakımından degisiklige ugrasalar da kavramca pek çogu birbirine karsılık gelir. Kalıplasmıs halde olmaları, içlerinde geçen kelimelerin baska manaları ile degistirildiginde yapının ya da kafiyenin bozulması, degismeden günümüze kadar aynı sekilde muhafaza edilebilmelerini saglamıstır. Bozulmamaları dısında akılda kalıcı olmalarının sebebi ise kullanılan sözcük oyunları ve söz sanatlarıdır. Mecaz, mübalaga, kinaye, intak, cinas, ahenk, tesbih, tezat gibi sanatlar çokça tercih edilir. Gelenek görenek, örf âdet, felsefi düsünce, tabiat olayları ve sosyal yapı her ulusun atasözlerinde mevcuttur. Müsterek konularda söylendikleri için, belli baslı bazı kavramlar altında birlesirler:
Tabiat olayları:
Günes varken harmanını savur. (İngiliz)
Yagmur yagdıracak bulut uzaktan bellidir.(Türk)
Dogruluk:
İki karadan bir beyaz çıkmaz. (İngiliz)
Yanlıs hesap Bagdat’tan döner. (Türk)
Yalanın ayakları olmaz. (Urdu)
Kadın:
Seytan kadın yutsa hazmedemez. (Polonya)
Bir kadın öldügü zaman dünyadan bir kavga eksilir.(Almanya)
Kadın mükemmel bir seytandır. (Fransız)
Kadını sırdas eden tellal aramaz. (Türk)
Kadın, olumlu olumsuz tüm ülke atasözlerinde geçer. Bazı ülkelerin deyislerinde kadını küçük düsürücü pek çok ifadeye rastlanır.23 Türkler ise umumen, İslam’ın da kadına verdigi önemle, birkaç atasözü dısında kadını övmüstür:
Kadın erkegin esi, evin günesidir.
Kadın kalbi merhamet kaynagıdır.
Hayvan isimleri ise en çok Türk atasözlerinde kullanılmıstır. Pek çogu sadece Türklerin sözlerinde geçer:
Yılan yıldız demeyince ölmez.
Yılan kendi egrisin bilmez, deveye ‘boynu egri’ der.
Ürkütme tavsanı aslan edersin.
Tilkiye tavuk, kurda koyun ısmarlamaya benzer.
Tavsan daga küsmüs, dagın haberi olmamıs.
Ayı ile maymun birbirine uygun.
Atını dost gibi sakla, düsman gibi bin.
Diger ülkelerin atasözlerine bakıldıgında dikkati çeken baska bir özellik ise genelde bilesik yapıda, uzun, en az iki cümleden olusmalarıdır. Türklerin deyisleri ise kendilerine has; kısa, öz, yalın bir anlatıma sahiptir. Genelde basit, tek cümleden olusurlar.
Atesle oyun olmaz.
Dertsiz kul olmaz.
Agaç yasken egilir.
Dikensiz gül olmaz.
Yaz yalan kıs gerçek.
Can bogazdan gelir.
Balık bastan kokar.
Atasözlerindeki diller arası benzerlik ve iliski, Türk dili ve Urdu dili arasında çarpıcı sekilde ortaya çıkmaktadır. Sözlerde manâ, kavram ve biçim yönünden çok fazla benzerlik vardır. Türkçe ve Urduca arasındaki bu bag, çok da sasılacak bir durum degildir aslında. Hint Yarımadası’nda pek çok Türk devleti kurulmus, yasanan göçlerle bu cografyada Türklügün yanı sıra Müslümanlık da yayılmıs, bölge Türk egemenligi altına girmistir. Tarihî gelisimi, bir dönem iç içe geçmis ve yaklasık 700 yıl 24 boyunca aynı dil ve kültürden beslenmis iki dilin atasözlerinin birbirinden etkilenmesi kaçınılmazdır.
11. yy.da Gazneli Mahmut’un Kuzey Hindistan’ a yaptıgı seferler sonucu, Türk ve İslam kültürü bu topraklara yayılmıstır. Bu seferler esnasında ortak bir dil kullanma ihtiyacı ortaya çıkınca Türkçe ‘Ordu’ kelimesinden ismini alan Urdu dili zuhur etmistir. Alınan topraklarda İslamiyet yayılmıs, Pakistan Devleti’nin temelleri atılmıstır. Dil, din, kültür pek çok açıdan Türklerle iç içe olan bu medeniyetin geçirdigi merhaleler de inceleme konusu olmustur. Yaklasık 60 milyon insanın konustugu bu dil kendi toprakları dısında Hindistan, İngiltere, Almanya, Afganistan, Banglades, Birlesik Arap Emirlikleri, Norveç, Güney
Afrika, Tayland ve Zambiya gibi dünyanın pek çok ülkesinde konusulmakta, genis kitleleri içine almaktadır. Türk tarihînin önemli bir kısmını olusturan bu dönemde, özellikle halen arastırılıp ortaya çıkmayı bekleyen pek çok ürüne sahip olan edebiyat alanında yapılan incelemeler sonucu, sadece tarihî ve siyasî kaderlerinin degil, edebiyat gelisimlerinin de ortak oldugu görülür. Örnegin batılılasma hareketi Tanzimat edebiyatıyla aynı döneme denk gelir. Diger kültürlerle de bagı kuvvetli olan Urduca, İngiliz sömürgesi olarak yasadıkları topraklarda İngilizce’den, Arapların hâkimiyeti esnasında Arapça’dan ve edebiyatta Farsça’dan fazlaca etkilenmeler yasamıstır.
Çok renkli ve genis bir kültür hazinesine sahip bu cografyada ortaya çıkan atasözleri de aynı çesit ve renklilikte karsımıza çıkar. Türk atasözleriyle farktan ziyade asırı benzerlik söz konusudur. Pek çok atasözüne aynı ya da yakın anlamda karsılık bulmak mümkündür. Kelimesi kelimesine aynı olan sözler de çok fazladır. Atasözleri her devirde toplumların kendi dil ve üsluplarıyla sekillenecek, kültür etkilesimleriyle devamlılıgını sürdürecektir. Sekilde küçük, manada büyük olan bu sözlerin arastırma konusu edilmeye devam etmesi, özellikle atasözleri yönünden çok zengin olan milletleri kültürel anlamda daha yakından tanımada kaynak teskil edecektir.