“A” Harfi – Atasözü Açıklamaları / 2
Ağlatan gülmez.
Başkalarına zulmeden, sıkıntı veren, çile çektiren kimselerin kötülükleri
karşılıksız kalmaz; günün birinde bu dünyada ya da öteki dünyada kendisine
döner, yaptıklarının cezasını mutlaka çeker, o da ağlar.
Ağrısız baş mezarda gerek (olur).
Yaşayan her insan dertten, çileden yakasını kurtarabilmiş değildir. Yaşadıkça da
kurtaramayacaktır. Dolayısıyla dertsiz insan ancak mezarda bulunur. Bu demektir
ki, insan dertten ancak ölünce kurtulacaktır.
Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.
Vakit ve fırsat varken (yazın) çalışmayan, tembel tembel oturan, keyfini düşünen
kimse, fırsat kaçtıktan sonra, çalışmanın zor olduğu günlerde (kışın) geçim
sıkıntısı çeker; perişan olur, aç kalıp yoksul düşer.
Ah alan onmaz.
Zulmeden, hak yiyen, kötülük yapan ve bu sebeple birilerinin bedduasını alan
kimse iflâh olmaz; onun sonu iyi değildir, yaptıklarının cezasını mutlaka görür.
Ahlatın (armudun) iyisini ayılar yer.
Değerli, güzel ve iyi şeyler çoklukla onlara lâyık olmayan kimselerin eline
geçer ve onlarca kullanılırlar. Bu da gösteriyor ki, insanlar gelişen olaylara
çok kez engel olamazlar.
Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
Anlayışı kıt, beceriksiz, yüzsüz ve yılışık, çıkarcı kimselere gereksiz yere
yakınlık gösterilmemelidir. Yoksa bu yakınlığı kötüye kullanabilir. Yerli yersiz
karşınıza çıkıp sizi rahatsız ve huzursuz edebilir. Bu gibi kimselerle kurulacak
ilişkilerde dikkatli olunmalıdır.
Ahmak iti yol kocatır.
Bazı insanların girişimleri, uğraşıları, didinmeleri, yaptıkları işleri
ahmaklıkları yüzünden sonuçsuz kalır; yıpranmalarına yol açar. Bunun böyle
olmasının sebebi, işe iyi düşünmeden, plân yapmadan girmiş bulunmaları,
karşılarına çıkacak aksilikleri hesaplamamış olmalarıdır. İşte böylesi bir
giriş, onları tekrar tekrar yapmak zorunda bırakmış, zaman kaybettirmiş, yormuş
ve yıpratmıştır.
Akacak kan damarda durmaz.
"Takdir, tedbiri bozar" derler. Bir zarara uğramak, önemli bir şeyimizi
kaybetmek kaderimizde varsa, ne yaparsak yapalım, ne önlem alırsak alalım bunun
önüne geçemeyiz. Bugün ya da yarın, er veya geç olan olacaktır.
Ak akçe kara gün içindir.
Emek vererek, alın teri dökerek kazandığımız para, sıkıntılı anlarımız ve zor
günlerimiz içindir; bizi darlıktan bu para çekip kurtarır, rahata erdirir. Dara
düşülen günlerimizde bu parayı harcamaktan da geri durmamalı, çekinmemeliyiz.
Akan su yosun (pislik) tutmaz.
Bilinen bir şey ki, devamlı akan su kendini ve yatağını temiz tutar; hareketsiz
ve birikinti hâlinde olan su da aksine mikrop ve pisliği bünyesinde taşır.
Denebilir ki hareketlilik, canlılık ve çalışkanlık insanı canlı ve üretken
yapar; iyimser kılar, kötülükten uzak tutar, düşkünlüğünü önler; böylece de o
insan hem kendine, hem de başkalarına yararlı olur.
Akar su çukurunu kendi kazar.
Azimli olan, bir şey yapma isteği ve gücünü taşıyan, gayretli ve atak kimseler
zorluklara boyun eğmezler; amaçlarını gerçekleştirmek için imkân ararlar,
yollarını ne yapıp edip bulurlar.
Akan suya inanma, el oğluna güvenme.
Kimi akar sular yavaş aktığı için tehlikesiz görünebilir, ancak yine de
güvenmemelidir. Bir an o suya kapılıp sürüklenebilir, derinlere ve burgaçlara
çekilip boğulabiliriz. El oğlu da tıpkı bu akar sular gibidir, kimi yanlarına
bakarak onlara güven duyamayız. Çıkarı için bizi tuzağa düşürebilir, başımıza
olmadık işler açabilir, zor durumda bırakıp zarara uğratabilir. Bunun için
temkinli olmalıyız.
Akıl akıldan üstündür.
Her insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme gücüne sahip değildir. Bizim
akletmediğimizi, bir başkası akledebilir. Biri bizden daha iyi düşünüp karanlık
bir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli işlerimizde güvenli, geniş
düşünce sahibi kimselere danışmaktan, onların bilgi ve tecrübesine başvurmaktan
kaçınmamalıyız.
Akıl için tarik (yol) birdir.
Bir mesele ancak akıl yoluyla çözülebilir. Bu yol ise tektir. Doğru
düşünenlerin, mantıklı olanların bu yolu izlediklerinde vardıkları sonuç hep
aynı olacaktır.
Akıl kişiye (adama) sermayedir.
Giriştiğimiz hemen bütün işlerde başarılı ya da başarısız olmamızdaki en büyük
etken akıldır. O, yapmaya çalıştığımız işte baş aracımızdır. Onu gerektiği gibi,
yerinde kullanırsak iyi sonuç almamız kolaylaşır. Hemen her işte bir sermayeye
gerek duyulduğu açıktır. Bu sermaye de paradır. Ama unutmayalım ki, paranın da
işe yarar şekilde kullanılması akılla olur.
Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır (Deli dostun olacağına akıllı
düşmanın olsun).
Düşüncesiz ve yersiz davranan, gerçeği görmeyen, anlayışı kıt kimseler
yaptıkları işlerin, söyledikleri sözlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını hesap
edemezler. Bu yanlarıyla, iyi niyetli de olsalar dostlarına bilmeyerek zarar
verebilirler. Bunun aksine, akıllı düşmanın neler yapabileceği, hangi yollara
başvuracağı önceden tahmin edilip sezilebilir; dolayısıyla kişi tedbirini alır,
kendisine gelebilecek zararları önlemeye çalışır.
Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.
Aklını kullanmasını bilen, açık göz, uyanık ve düzenbaz kimseler düşüncesiz,
kavrayışı kıt, ahmak ve şaşkın kimseleri aldatmakta bir zorlukla karşılaşmazlar.
Hatta bu kimseler, karşılarındaki bu aptal insanları, haklı da olsalar haksız
çıkarabilirler; kendilerini suç işlememiş gibi gösterebilirler.
Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.
Önlem almaya, hazırlıklı olmaya alışmış kimi tedbirli kimse, hemen her şeyde bir
sonuca ulaşmak için sağlam bir yol arar. Bunun için de düşünüp taşınır, kolay
kolay karar veremez. Dolayısıyla da epey zaman harcamış ve sonuca ulaşmakta
gecikmiş olur. Oysa gözü pek atak ve yeterince düşünmeden karar veren kimse,
tehlikeyi göze alıp işe girişir ve sonuca daha çabuk ulaşır.
Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme.
Hangi işte, hangi yönetimde olursa olsun sağlıklı bir sonuca gidilmek
isteniyorsa, mutlaka iyi ve doğru düşünenlere, işinin ehli ve akıllı kimselere
öncelik verilmelidir; onlar takipçi değil, takip edilenler olmalıdır. Eğer bunun
tersi yapılıp akılsız, ahmak, beceriksiz, anlayışı kıt kimselere öncelik
verilir, onlar iş başına getirilirse yapılan işten olumlu bir sonuç elde
edilemez; elde kalan yalnızca zarar olur.
Akıl para ile satılmaz.
İnsanlar akılca eşit değillerdir. Kimileri akıllı, kimileri aptaldır. Bunu
değiştirmek mümkün değildir, böyle de sürüp gidecektir. Üstelik akıl, somut bir
şey de değildir. Sonradan da elde edilemez, parayla da alınıp satılamaz.
Etrafımıza şöyle bir baktığımızda delice işler yapan varlıklı insanlar, akıllıca
işler yapan yoksul insanlar görürüz. Eğer akıl parayla satın alınmış olsaydı
zenginlerin dilece işler yapmadıklarına tanık olabilirdik.
Akılsız başın zahmetini (cezasını) ayaklar çeker.
1. İyi düşünüp taşınmadan, eni konu hesaplamadan verdiğimiz kararlar, yaptığımız
girişimler bizi kötü sonuçlarla karşı karşıya bırakır, çıkmaza sokup oraya
buraya koşturur, yorgun düşürür. Hemen her şeyi yeni baştan yapmak durumuyla yüz
yüze getirir.
2. İşin başında olanların akletmeden verdikleri yanlış karar ve ortaya
koydukları tutumların doğurduğu kötü sonuçların sıkıntılarını, zahmetini buyruk
altında çalışanlar çeker.
Akıl yaşta değil baştadır.
İnsanın yaşlanması, aklının artması anlamına gelmez. İnsan büyüyebilir fakat
aklı (kıt) kalabilir. Biliriz ki, pek çok genç yaşça büyük olanlardan daha
akıllıdırlar. İnsanlar yaşlandıkça tecrübe sahibi olabilirler ama tecrübe akıllı
olanların işine yarar, akılsızların değil.
Ak koyunun kara kuzusu da olur.
1. İyi ana-babadan kimi zaman kötü huylu çocuklar da olabilir.
2. Çok iyi sandığımız bir işin, girişimin veya tavrın kötü yanları da
bulunabilir. 3. Arkadaş, dost ve yakınlarımızın kimi kusurlu yanları da
bulunabilir.
Akla gelmeyen başa gelir.
İnsan her şeyi eksiksiz düşünüp, başına gelebilecekleri önceden kestirip tedbir
alacak güçte değildir. Hiç ummadığı, beklemediği bir anda başına öyle şey gelir
ki, bu şeyi daha önce hiç düşünmemiştir bile. Bu durumda yapılacak şey endişe ve
korkuya kapılmamak, sakin olmaya çalışmaktır.
Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
Aklına geleni hemen gerçekleştirmeye çalışma; önce iyi düşün, taşın, doğabilecek
sonuçları hesapla. Bunun aksine hareket edip iş yapmaya kalkar, her önüne gelene
çatarsan
büyük sıkıntılarla karşılaşır, zarar görürsün.
Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.
Hemen her alışverişin temelinde çıkar yatar. Bu çıkarlar insanları çatışmaya
sürükleyip tatsızlıklara yol açabilir; sonuçta ortaya kırıcı, incitici
davranışlar çıkar. Dolayısıyla alışveriş dostluğu bozucu bir işlev yüklenmiş
olur. Bu ise devamlı görüşen insanlar için hoş bir durum değildir. Bu bakımdan
özellikle kendine güvenemeyenler, dostluklarının devamını dileyenler alışveriş
konusunda dikkatli olmalı, gerekirse birbirleriyle alışverişten kaçınmalıdırlar.
Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
Yüce Allah, gündüzü çalışıp rızk kazanma, geceyi de uyku ve dinlenme zamanı
olarak yaratmıştır. Bu sebeple erken kalkıp çalışmalı ve erken yatmalıdır. Yola
çıkmak için de en uygun zaman seher vaktidir, her şey görünür olduğundan daha
güvenlidir. Gece yolculuk yapmaktan mümkünse kaçınmalıdır; gece yolculuğu hem
zor, hem de tehlikelidir.
Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir (iyidir).
Elden geldiğince işler akşam ya da gece yapılmamalıdır. Sabah görülmesi daha
uygundur. Çünkü gece iş yapmak tehlikelidir. İnsanların en yoğun, yorgun ve
dalgın oldukları zaman bu zamandır. Çalışanların hata yapmaları, işi eksik
görmeleri, verimsiz olmaları gündüze oranla daha fazla olur. Ayrıca gündüz elde
edilebilen imkânlar gece elde edilemez. Bu bakımdan sabahleyin yapılacak iş
kusurlu da olsa, akşam yapılacak işten daha iyidir.
Alacağın olsunda da alakargada olsun.
İnsanlar kolay kolay borçlu olmak istemezler. Çünkü borç ödemek, özellikle
sıkıntıda olanlar için hayli zordur. Bu bakımdan borçlu olmaktansa alacaklı
olmak daima iyi görülür. Alınması zor da olsa, borçlu olan ödememek için karşı
da koysa, insanın alacaklı olması yine de iyi bir şeydir.
Alacakla verecek (borç) ödenmez.
Kimilerine borçlu, kimilerinden de alacaklı olabiliriz. Ne var ki, borcumuza
karşılık, alacağımıza güvenip onunla borcumuzu ödeyebileceğimizi düşünmemeliyiz.
Böyle yaparsak tedbirsiz hareket etmiş oluruz. Borcumuzun ödenme günü
geldiğinde, eğer alacağımız bize ödenmemişse zor durumda kalabiliriz. Bu yüzden
borcumuzu, alacağımızla öderiz hesabına gitmek doğru değildir; bu bir
tedbirsizliktir.
Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
İnsanların toplum içindeki yerlerini tutum ve davranışları belli eder. Kimi
insan vardır ki alçak gönüllüdür, büyüklük taslamaz, insanların mevkilerine göre
tavır takınmaz; işte bu kimseler saygı ve sevgi görür, toplum içinde yükselir.
Kimi insan da vardır ki kibirlidir, herkesi küçük görür, üstünlük taslar; bu
insan da hiç sevilip sayılmaz, toplum içinde de iyi bir yer edinemez.
Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır.
İnsan hiçbir işinde aşırılığa kaçmamalı, orta bir yol izlemelidir. Gerek maddî,
gerekse manevî yönden kendisine en uygun olanı seçmelidir. Orta bir yol izlemeye
yanaşmayan insana hem çok düşük, hem de çok yüksek hayat biçimi zarar verir.
Alçak yer yiğidi hor gösterir.
Elindeki imkânları sınırlı olan, basit bir görevde bulunan kimse ne kadar
değerli olursa olsun kendini gösteremez; kişiliğini, yeteneğini kanıtlayıp lâyık
olduğu yere gelemez. Bu durumda onun önemsiz görülmesine, etkisiz kalmasına,
yitip gitmesine sebep olur.
Al elmaya taş atan çok olur.
1. Önemli, parlak mevkileri elde etmeye çalışan çok olur.
2. Değerli, güzel ve çekici olan şey herkesin dikkatini çeker. Kimileri onu elde
etmeye çalışırken, kimileri de kıskançlığa düşüp onun aleyhinde çalışırlar.
Alet işler, el övünür.
İnsan ne iş yaparsa yapsın, ne kadar usta olursa olsun, o iş için gerekli
araç-gereç olmadan başarı elde edemez. Durum bu kadar açık olduğu hâlde,
araç-gereci bir tarafa atıp kendi ustalığı ile övünmekten geri durmaz insanoğlu.
Alışmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeye alışkanlık tutkuyu, tutku da tutsaklığı peşinden sürükler. Bir şeye
alışkın olan, bir anlamda onun tutsağı olmuştur. Artık onu yöneten
alışkanlıklarıdır, kolay kolay bu alışkanlıklardan vazgeçmez. Alışkın olduğu
şeyden kopmamak için her yola başvurur, delice davranışlar gösterir.
Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).
Bir meseleyi halletmek, bir yolsuzluğu soruşturmak, bir haksızlığın önüne geçmek
için ne gerekirse yapılıp söylenmelidir. Bu sırada kabahati olan varsın tedirgin
olsun, alınıp telâşa kapılsın.
Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.
İşi büsbütün bozulan, bir çıkmaza düşen insan karamsarlığa kapılıp Yüce
Allah`tan umut kesmemelidir. Çünkü Allah rahmetini esirgemez, O`nun rahmeti
boldur. Allah hiç umulmadık bir anda bir sebep yaratır ve çare gösterir, bize
iyi imkânlar sunar. Yeter ki O`na inanıp güvenelim, O`ndan umut kesmeyelim.
Allah dağına göre kar verir (verir kışı).
Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az,
kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.
Allah doğrunun yardımcısıdır.
Yüce Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu kitapları ve
peygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini yapan, yapma dediğini
yapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine getiren, haram kıldığı
şeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan söylemeyen, doğruluktan sapmayan
kişiye Allah yardım eder; o kişi her işte başarı sağlar, kötülük görmez, zarara
da uğramaz. O hâlde doğruluktan şaşmamalıdır.
Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
İşleri kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti bol olan Yüce Allah,
kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi içine düştüğümüz kötü durumdan
çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma kavuşturacağına inancımız tam olmalıdır.
Allah`ın bildiği kuldan saklanmaz.
Bütün insanlar, yaptıkları her şeyden yaratıcıları olan
Allah'a karşı sorumludurlar. Allah, kullarının ne yaptıklarını, ne
düşündüklerini ve kalplerinden geçenleri bilir. İnsan, eğer bir suç işlemişse,
bu suçundan dolayı önce Allah`tan korkmalı ve utanmalıdır. Çünkü, hiçbir şeyin
kendisine gizli olmadığı Allah, onun suç işlediğini biliyordur. Bunu gizlemek, o
suçu ortadan kaldırmaz. Öyle ise onu kuldan niçin saklamalıdır?
Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
Her insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir geçim yoluna
ulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki insanlar birbirinin rızkına
el uzatmasınlar.
Allah sabırlı kulunu sever.
Acı, yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar karşısında ses
çıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme erdemidir
sabır. Bu, insanın sahip olabileceği en değerli huylardandır. Böyle kimseler
dayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer, kötülükleri kolay savar, sıkıntıları
çabuk atlatır. Cenab-ı Hak da böyle kullarını sever. Öyleyse bu sevgiye lâyık
olmak için sabırlı olmaya gayret etmeli insan.
Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Birine muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine gelmediğini görmek
insana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete uğramak, hele en yakınından
böyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu sebeple "Allah`a, bizi en yakınımıza
dahi muhtaç etmesin" diye dua etmeyi bir görev bilir insan.
Allah`tan umut kesilmez.
Allah, kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz anlarında bile bir
sebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor, durumlarını düzeltir. Bu
bakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz durumlarında bile karamsarlığa düşüp
yalnızlık korkusuna kapılmazlar. Yüce Allah`ın onlara lütufta bulunacağına,
onları koruyacağına gönülden inanırlar.
Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
Kiminin gücü az, kiminin yeteneği sınırlıdır. Allah, bu insanlara da durumlarına
göre imkânlar verir; kolaylıklar gösterir; onların da bir hayat düzeni
kurmalarına, geçim yolu bulup barınmalarına yardım eder.
Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç olduğu tek varlık,
şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım yapmak sadece ve sadece
Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar yardımlaşırken bir karşılığı gözetirler.
Bir şey verirken almaya gereklilik duyarlar. Öyleyse siz başkasına yardımcı
olunuz ki, başkası da size yardımcı olsun.
Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
Hiçbir zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi, yapamayacağın bir işe
yapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir kişiye çalıştıracakmış gibi
yakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş yere umut vermek olur ki, doğru bir
hareket değildir.
Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.
Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır,
yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.
Altın anahtar her kapıyı açar.
Para güçlü bir araçtır. Paranın halledemeyeceği, ortadan kaldıramayacağı engel
ya da mesele yok gibidir. Çünkü insanlar çıkarlarına, nefislerine düşkündürler.
Bu düşkünlük onları zayıf bırakır. Para da bu zayıf insanları kolayca elde eder.
Dolayısıyla karşılığını para ile ödediğinizde, insanlar pek çok engeli önünüzden
kaldırır; istediğiniz şeyi kolayca elde edersiniz.
Altın eli bıçak kesmez.
1. Zengin kişi para ile pek çok meselesini halleder, paranın gücü sebebiyle ona
zarar vermek zorlaşır. 2. Hünerli, işinin ehli kimseyi hayat zorlukları kolay
kolay etkileyemez. Bir an zorluklar onu sarssa bile, o yılmadan çalışır;
işlerini yoluna kor ve hayatını sürdürür.
Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.
Ne varlığa, ne makama güvenmemeli; hiç kimseye yukarıdan bakılmamalıdır. Gün
gelir insan elindeki varlığı yitirip yoksullaşabilir, bir zamanlar kendisinden
daha yoksul olan bir kişiye muhtaç olabilir. Mevkisini de kaybedebilir ve
kendisinden daha önce altta olan insanların emrinde çalışmaya mecbur kalabilir.
Altın yere düşmekle pul olmaz.
Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri (makam-mevki)
yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile değerinden bir şey
kaybetmez.
Altı olur, yedi olur, hep Allah`ın dediği olur.
İnsanoğlu ne tür hesaplar ve plânlar yaparsa yapsın, ne tür ihtimalleri göz
önüne alırsa alsın, sonuçta Allah ne dilemişse o olur. Bunun için "takdir,
tedbiri bozar" demişlerdir.
Aman diyene kılıç kalkmaz (Eğilen baş kesilmez).
Yiğitliğinize, mertliğinize güvenerek teslim olan kişi size sığınıyor; canının
da sizin tarafınızdan korunmasını istiyor demektir. Böyle bir durumda ona
kötülük yapmak ya da onu öldürmek doğru değildir. Aksi bir tavır insanlık dışı
bir hareket olur, meğer ki sığınan kişi düşman bile olsa.
Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.
Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen, onu en fazla
koruyan, onunla en fazla bütünleşen genellikle annedir. Bu sebeple ona ne kadar
kızarsa kızsın, ondan ne kadar nefret ederse etsin, bu durumunu devamlı
sürdürmesi düşünülemez. Çocuğun tehlikeye düştüğü bir anda, annelik içgüdüleri
harekete geçer ve onu korumaya çalışır.
Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.
Şehirler içinde Bağdat öteden beri güzel, önemli ve gözde şehirlerden biridir.
İnsanı kendine çeken, pek çok şehirde bulunmayan özelliklere sahiptir. Annenin
de diğer insanlar içinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Onun kadar çocuğunu seven,
çocuğuna gönülden bağlı bir yakın, bir dost yoktur insanlar içinde. Ne zaman
başımız dara düşse hemen o koşar, elimizden tutmaya o çalışır.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Kimi meseleleri üstü kapalı, bazı ipuçları vererek şöyle bir anlatmak
zorunluluğu hasıl olur. Anlayışlı kimseler bu tür konuşmadan ne denmek
istendiğini kolayca anlarlar. Ama kavrayışı kıt kimseler ne kadar açık
anlatılırsa anlatılsın, ne kadar tekrar edilirse edilsin ne denmek istendiğini
bir türlü anlayamazlar.