“D” Harfi – Atasözü Açıklamaları
Dağ başı dumansız olmaz.
Tabiatları gereği dağ başları genellikle dumanlı olur. Nasıl dağ başlarından
duman eksik olmazsa, toplumda yüksek mevkilere, makamlara çıkan ve sorumluluk
alan kimselerin başında da dert eksik olmaz.
Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.
İnsanlar gezen, dolaşan, hareket eden varlıklardır. Bir yerden kalkıp başka bir
yere gidebilirler. Arkadaşlar,
dostlar, tanıdıklar birbirlerinden ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar, günün
birinde, bir yerde karşılaşabilirler; hatta hiç karşılaşmayacaklarını sanan
insanlar dahi birbirlerine kavuşabilirler.
Dağ ne kadar yüce olsa yol (onun) üstünden aşar.
1. Güçlünün daha güçlüsü, yetkilinin daha yetkilisi, yönetilmez sanılanın bir
yöneteni vardır.
2. Çözümü güç meselelerin, yenilmesi imkânsız gibi görünen zorlukların da
üstesinden gelinebilecek bir yol vardır. Yeter ki gerekli azim, sabır ve cesaret
gösterilsin, yılgınlığa düşülmesin.
Damlaya damlaya göl olur.
Her çok azdan olur. Küçük ve önemsiz şeyler birikerek büyük şeyleri meydana
getirirler. Bunun için küçüktür, azdır, önemsizdir deyip hiçbir şey hor
görülmemelidir; bunların önemi bilinmeli, çarçur edilmemelidir.
Danışan dağı aşmış, danışmayan (-ın) yolu şaşmış.
Kimi meseleler vardır ki, insanın onu tek başına halletmesi mümkün değildir. Bu
durumda yapacağı tek şey, bilmediği şeyler hakkında uzmanlara başvurmak ve
onlardan bilgi almaktır. Bu durumda, işleri kolaylaşacak, güçlükleri zorlanmadan
yenecektir. Aksine hareket etmek, bilene sorup danışmaktan kaçmak, işleri
zorlaştıracak, insanı çıkmazın içine itecektir.
Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.
Her işin kendine has araç ve gereci vardır. O işten sağlıklı bir sonuç alınmak
isteniyorsa uygun olan araç ve gereç kullanılmalıdır. Kötü, uygun olmayan araç
ve gereçlerle iyi bir şey, kaliteli bir ürün alınamaz.
Davul dengi dengine çalar.
Bir işte çalışacaklar, dostluk ve arkadaşlık kuracaklar, özellikle de evlenecek
olanlar her bakımdan (zenginlik, makam, alışkanlık, karakter vb.) kendilerine
uygun kimseleri seçmelidirler. Aksi takdirde kısa zamanda anlaşmazlıklar başlar,
kurulan ilişkiler bozulur.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
İçindekilere hiç tat vermeyen, onları rahatsız eden kimi işler vardır ki uzakta
olanlara kolay, hoş ve sevimli gelir. Ne zaman ki işin içine girerler, işte o
zaman gerçeği görüp yanıldıklarını anlarlar.
Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan.
Birlikte iş görmek, birlikte yolculuk etmek, birlikte yaşamak isteyen karı-koca
gibi insanlar arasında öncelikle bir uyumun olması şarttır. Bu uyum da
karşılıklı saygı ve sevgi temeline dayanır. Tek taraflı sevgi ve saygı uyumu
sağlamaya yetmez, ortada düzen diye bir şey kalmaz, kurulan beraberlikten de
hayır gelmez.
Deli deliden hoşlanır, imam ölüden.
Kişiler, her bakımdan (mevki, yaş, fikir, duygu, eğitim v.b.) kendilerine
benzeyen, uygun olan ya da yarar yağlayabilecekleri kimse ve şeylerden hoşlanıp
onlara yaklaşırlar.
Deli ile çıkma yola, başına getirir (gelir türlü) belâ.
Kavrayışı kıt, akılsız, aşırı davranışları olan kimselerle ne işe girilir, ne de
yolculuk edilir. Buna kalkışan başına türlü dertler alır, çok zarar görür.
Deliye her gün bayram.
Aklı kıt, kavrayışı az, sorumluluk nedir bilmeyen, hiçbir şeyi kendisine dert
edinmeyen, istediği işi yapıp istediği yerde dolaşan, ne kazanıp ne
kaybettiğinin farkında olmayan kişinin hâli tıpkı bir delinin hâli gibidir. Onun
için günlerin birbirinden farkı yoktur, hemen her gününü bayram neşesi içinde
geçirir.
Demir nemden, insan gamdan çürür (Duvarı nem, insanı gam yıkar).
Bir demirin paslanıp niteliğini kaybetmesine nasıl nem sebep oluyorsa bir
insanın yıpranmasına, çöküntüye uğramasına, için için erimesine, harap olmasına
da üzüntü, sıkıntı ve çeşitli dertler sebep olur. Bu bakımdan insan her olur
olmaz şeyi kendisine dert edinmemelidir.
Demir tavında dövülür.
Demirin istenilen biçime sokulabilmesi, çekiçle dövülüp işlenebilmesi için önce
ateşte ısınıp kızarması, yumuşaması gereklidir. Bunun gibi her işin yapılması, o
işten iyi netice alınması için de en uygun zamanı kollamak ve bundan yararlanmak
gereklidir.
Denize düşen yılana sarılır.
Son derece tehlikeli bir durumla karşı karşıya gelen, çaresiz kalan, kurtuluş
için bir çıkar yol bulamayan kişi, bu kötü durumdan kurtulmak için her türlü
yola başvurur. Öyle ki, en tehlikeli şeylere bile sarılmaya çalışır, onlardan
yardım bekler. Çünkü hiçbir tutar seçeneği kalmamıştır.
Derdini söylemeyen derman bulamaz.
Her derdin, müşkülün, güç ve sıkıntının altından insanın tek başına kalkması
mümkün değildir. Böyle kötü bir durumda bulunan kişi, içinde bulunduğu bu durumu
kendisine yardımı dokunacak kimselere, yakınlarına açmalıdır. Derdine ancak bu
şekilde çare bulabilir, sıkıntılarından kurtulup rahatlayabilir.
Dertsiz baş (kul) olmaz.
Hemen herkesin az veya çok bir derdi vardır. Dertsiz insanın düşünülmesi mümkün
değildir. İnsan bunu bilmeli ve karamsarlığa kapılmadan dertlerini azaltmaya
çalışmalıdır.
Dervişin fikri ne ise, zikri de odur.
Bir insan ne düşünüyor, gönlünden ne geçiriyorsa, bunu hareket ve sözleriyle
belli eder; açığa vurur. Devamlı kafasında ve gönlünde taşıdıklarının gündemde
kalmasını ister.
Destursuz bağa girilmez (gireni sopa ile kovarlar).
İzin alınmadan girilmeyecek bir yere girmeye, yapılmayacak bir işi yapmaya
kalkan kimse, bunun cezasını fazlasıyla çeker.
Deveden büyük fil var.
Hiçbir insan sahip olduğu makamın büyüklüğü, elindeki yetki ve imkânların
genişliği ile övünmemeli, bunlara sırtını dayayarak büyüklenmemeli, kimseyi hor
görmemelidir. Çünkü ondan büyüğü ve üstünü her zaman vardır.
Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.
Tamah, açgözlülük insanı küçük çıkarlar peşinde koşturur; onu tehlikelere iter,
felâketlerle karşı karşıya bırakır ve zarar görmesine yol açar.
Devletin malı deniz, yemeyen domuz.
Kimi vatan haini, rüşvetçi, menfaatçi kimseler soygunculuğu kural edinmişlerdir.
Bunlara göre devletin malı çalıp çırpmakla, yemekle tükenmez; bir yolunu bulup
da bu maldan aşırıp yararlanmayandan daha budala kim olabilir.
Dibi görünmeyen suya girme.
İç yüzünü iyi bilmediğin, anlamadığın, öğrenmediğin, bir işe girişme; yoksa
tehlikeye düşüp zararlı çıkabilirsin.
Dikensiz gül olmaz.
Hoşumuza giden, bizi sevindiren, fayda temin ettiğimiz hemen her güzel şeyin
kusurlu, eksik ve kötü bir yanı da bulunabilir. Eğer bunları elde etmek
istiyorsak, hoşa gitmeyen ve bize sıkıntı veren bu yanlarını da hoş görmeliyiz.
Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim.
İnsanların başına kimi felâketler, sıkıntılar da çok kez dilleri yüzünden gelir.
Dilini tutmayan, ne zaman ve nasıl konuşacağını bilmeyen insanların başlarına
belâ geldiği ve bu yüzden pişmanlık duydukları çok görülmüştür.
Dilin cismi küçük, cürmü büyük.
Konuşma organımız olan dil, küçük hacimli bir nesnedir. Küçük olmasına küçüktür
ama büyük suçlar onunla işlenir. Kimi zaman sarf ettiği kötü sözler insanın
başını belâya sokup felâketini hazırlayabilir.
Dilin kemiği yok.
Dil kolayca her yana dönebilir. Bu özelliğe sahip olan dilde, her türlü
kelimeler de kolayca çıkar; insan doğru olmayan, birbiriyle çelişkili sözleri
söyleyebilir; önce söylediğini sonra inkâr edip başka şekle çevirebilir.
Dinsizin hakkından imansız gelir.
Acımasız, kötü, insafsız ve ahlâksız bir kişinin hakkından ancak ondan daha kötü
bir kişi gelebilir.
Doğmadık çocuğa kaftan (don) biçilmez.
Daha ihtimal dahilinde olan, henüz ne olacağı belli olmayan, ele geçmeyen,
ortaya çıkmayan bir şey için önceden hazırlık yapmak ve kesin karar vermek doğru
değildir. Çünkü beklediğimizin aksine bir durumla karşılaşıp zarar görebiliriz.
Doğrunun yardımcısı Allah`tır.
Hak ve adaletten kopmayan, işlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye Yüce
Allah her zaman yardım eder.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Özellikle çıkarlarını düşünen insanların çoğaldığı, fedakârlığın azaldığı
yerlerde yalan dolan, hile, ahlâksızlık artar ve insanlar iki yüzlü olurlar.
Böyle bir ortamda doğru sözlü olan, sözünü esirgemeyen ve sakınmadan herkesi
eleştiren kişiyi kimse sevmez. Herkes onu kınar, yanından ve yöresinden
uzaklaştırmaya çalışır. Çünkü bu kişi doğru sözleriyle ahlâksızlık üzerine bina
edilmiş menfaat düzenini bozmaya çalışır ve çok kimseyi rahatsız eder.
Dolayısıyla çıkarları zedelenen, kusurları yüzüne söylenen, ikiyüzlülükleri
yüzlerine çarpılan insanlar tarafından hor görülüp kovulurlar.
Doğru söz (ağıdan) acıdır.
Kimi insanlara (özellikle yalancı, çıkarcı, ahlâkı bozuk) kusurlarını,
yanlışlarını, düzensizliklerini, yolsuzluklarını ortaya çıkaran sözleri yüzüne
karşı söylemek çok acı gelir. Çünkü çoklukla bu tür insanlar ya açıklarının
ortaya çıkmasını istemezler ya da doğru sandıkları hareketlerinin yanlış
olduğunu kabul etmezler.
Dokuz at bir kazığa bağlanmaz.
1. Her tedbir, tehlikenin büyüklük oranı düşünülerek alınmalıdır. Gücü büyük
olan tehlikelere küçük ya da zayıf tehlikelerle önlenemez. 2. Bir işin başına,
birbiri ile anlaşması mümkün olmayan birden çok yetkili kimse getirilmemelidir.
Çünkü her biri bir yana çeker, anlaşamaz ve birbirlerine düşerler. İşi aksatıp
geciktirirler.
Dolu bardak su almaz.
Bilinmeli ki, her insanın kaldıracağı, taşıyacağı bir yük vardır. Eğer bu yükten
fazlası kendisine yüklenir ve taşıması istenirse verimli bir sonuç da
umulmamalıdır. Çünkü gücünün üstündeki bir yükün altından yıkılıp kalması, çöküp
ezilmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan her kişiye ancak yapabileceği bir işi
yüklemek lâzımdır.
Dolu küpün sesi çıkmaz.
Bk. "Boş fıçı çok langırdar." Domuz derisi post olmaz, eski düşman dost olmaz.
İslâm dinine göre domuzun her şeyi pistir. Eti haramdır, beslenmesi yasaktır. Bu
nedenle onun derisi de kullanılamaz. Üstünde namaz kılınamadığı gibi oturulamaz
da. Eski düşman da domuz derisi gibidir. Ne kadar iyi niyet beslerse beslesin,
yakınlık gösterirse göstersin ona güvenilemez; dostluğuna inanılamaz. Hiç
ummadığımız bir zamanda bize kötülük yapabilir. Çünkü kolay kolay düşmanlık
duyguları silinmez.
Dost acı söyler.
Dost sevilip güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi görüşülen kimsedir. Dostlar
hiçbir çıkar kaygısı gütmeden yaklaşırlar insana. Düşman kimselerin aksine,
insanın iyiliğini isterler. Sevinci paylaştıkları gibi üzüntüyü de paylaşırlar.
Bu bakımdan dostlarımız olanlar eksikliklerimizi, kusurlarımızı,
yanlışlıklarımızı yüzümüze karşı söylemekten çekinmezler. Bizi memnun etmek için
değil doğruyu göstermek için konuşurlar. Amaçları bizi düzeltmek, acı da olsa
gerçeği yüzümüze söylemektir. Bu bakımdan iyiliğimiz için söyledikleri sözlerden
ötürü onlara kırılmamalıyız.
Dost başa bakar, düşman ayağa.
Temiz giyinip kuşanmak hem dost, hem de düşman için oldukça önemlidir. Bu durum
başımızı yukarıda görmek isteyen dostlarımızı sevindirecek, ayağımızın kaymasını
bekleyen düşmanlarımızı da kahredecektir.
Dost dostun eyerlenmiş atıdır.
Hakikî dost, dostunun en sıkışık zamanında yardımına koşmaya hazır durumda
bekler.
Dost ile ye, iç; alış veriş etme.
Her türlü alış verişin temelinde çıkar yatar. Dolayısıyla çıkarların çatıştığı
yerde tatsızlıkların baş göstermesi, giderek de dostluğu bozması mümkündür. O
hâlde dostluklarını sürdürmek isteyen kimseler birbirleriyle alışveriş yaparken
ya çok dikkatli olmalı, ya da alışveriş yapmaktan mümkün olduğunca
kaçınmalıdırlar.
Dost kara günde belli olur.
Varlıklı, iyi, güzel ve mutlu günlerimizde bizimle dostluk kuran, arkadaşlık
eden, yanımızdan ayrılmak istemeyen çok olur. Herkesin mutluluktan bir pay
almaya çalıştığı böyle günlerimizde, etrafımızdaki bu kişilerin hepsine gerçek
dost diyebilir miyiz? Kuşkusuz hayır. Bu ancak işlerimizin kötü gittiği,
üzüntülerimizin arttığı, felâketlerin bizi boğmaya çalıştığı günlerimizde belli
olur. İyi ve mutlu günlerimizde olduğu gibi, bizi kara günlerimizde de yalnız
bırakmayan, sıkıntılarımızı paylaşan kişiler gerçek dostlarımızdır.
Dostluk başka, alış veriş başka.
Alış verişin temelinde çıkar, dostluğun temelinde ise fedakârlık yatar. Bunu
bilip dost kalmak isteyenler alış verişlerini arkadaşlık ilişkisinden ayrı
tutarlar. Bu kişiler arasındaki dostluk, birinin ötekine fedakârlık yapmasını
gerekli kılmaz.
Dostun acı sözünden veya sert davranışından bize kötülük gelmez. Biliriz ki, onun bu yaptığı bizim iyiliğimiz içindir.
Duvarı nem, insanı gam yıkar.
Bk. "Demir nemden, insan gamdan çürür."
Dünya malı dünyada kalır.
Mal, varlık, servet, insanın hoşuna gidecek durum ve şartların bütünü bu dünya içindir. İnsan bunların hiçbirini öldükten sonra öbür dünyaya götürecek güçte değildir. Öbür dünyaya götüreceği ise iyilik ya da kötülükleridir. Bu bakımdan dünya malına fazla tamah etmemeli, kendisini sıkıntıya sokmamalı, gerek kendisi ve gerekse başkaları için malını harcamaktan kaçınmamalıdır.
Dünya Sultan Süleyman`a bile kalmamış.
Peygamber Hz. Süleyman, aynı zamanda büyük ve zengin bir hükümdardı da. İnsan, cin, hayvan ve rüzgâr bile Allah`ın izniyle onun hükmüne tâbi idi. Ancak o bile bu eşsiz egemenliğine rağmen ölümden kurtulamadı, öbür dünyaya gitti. O hâlde ibret alınmalı, bu dünyaya tamah edip bel bağlanmamalıdır.
Dünya tükenir, yalan tükenmez.
Dünyada yalancıları saymak mümkün değildir. Yalancıların çokluğu, yalanın hemen her yerde barınmasına imkân hazırlamıştır. Yalanın ortadan kalkması, insanların yalan söyleme alışkanlıklarından vazgeçmeleriyle mümkündür. Ancak bu da çok zordur, dolayısıyla yalan sürüp gidecektir.
Düşenin dostu olmaz, hele bir yol düş de gör.
Zenginliğini, makamını, itibarını kaybeden ve bir felâketle karşılaşan kişinin etrafında kimse kalmaz; iyi, güzel ve mutlu günlerin dostları birer birer kaybolur; çünkü çıkar sağladıkları kaynak kurumuştur. Bunun böyle olduğunu ise, ancak bu duruma düşen bilir.
Düşman düşmana rahmet (gazel, yasîn) okumaz.
Hiçbir zaman düşmandan bir yakınlık, yumuşama ve bir iyilik umulup beklenmemelidir. O, eline fırsat geçse kötülüklerin en beteriyle üstünüze yürür.
Düşmez, kalkmaz bir Allah.
Hayatta hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Hemen her şey değişip hâlden hâle girer. Sağlıklı bir insan hastalanabilir, zengin de yoksul düşebilir. Küçük imkânlar içinde olanlar büyük imkânlara kavuştukları gibi, büyük imkânlar içinde olanlar da ellerindekini yitirebilirler. Olumlu ve olumsuz tüm değişmelerin dışında kalan sadece Yüce Allah`tır. Bu bakımdan insan kendini büyük görmemeli, elindeki imkânların sürekli varolacağını düşünüp de kibirlenmemelidir.