“B” Harfi – Atasözü Açıklamaları / 2
Belâ geliyorum demez.
Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. İnsanın karşısına neyi, ne zaman çıkaracağı hiç
bilinmez. İnsan bir anda, hiç umulmadık bir zamanda kötülüklerle, felâketlerle
karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamak gerekir.
Beleş atın dişine (yaşına, yularına, dizginine) bakılmaz.
Bir çaba, bir emek harcanmadan, bedava elde edilen şeyler insana oldukça hoş
gelir. Bu sebeple bir kusuru, bir eksiği var mı diye bakılmaz; güzel olup
olmadığı aranmaz, niteliklerine pek dikkat edilmez.
Besle, büyük danayı; tanımasın anayı.
Anne ve babalar çocukların sağlıklı büyümeleri, iyi bir eğitim görmeleri için
her türlü zorluğa katlanırlar. Ama buna karşılık çocuklarından umduklarını
bulamazlar. Çocuklar kendilerine karşı gerekli saygı ve sevgiyi göstermezler,
hayırsız olurlar, onların değerini bilmezler, onları tanımazlar. Dolayısıyla da
anne ve babanın emeklerine karşı nankörlük etmiş olurlar.
Besle kargayı, oysun gözünü.
Kimi nankör, kötü niyetli, sütü bozuk kimseler vardır ki, hiç de lâyık
olmadıkları hâlde sen onlara iyilik yaparsın, onlar da sana fenalıkla karşılık
verirler.
Beş parmağın beşi bir değil (olmaz).
Bir eldeki parmakların kimisi uzun, kimisi de kısadır. Bunun gibi bir
anne-babadan olmuş, aynı çatı altında yetişmiş kardeşlerin de fiziksel ve ruhsal
yapıları birbirinden farklıdır. Huyları, becerileri, karakterleri birbirine
benzemez. Bu durum toplumdaki diğer insanlar için de
söz konusudur, onlar da birbirlerinden çeşitli nitelikleriyle ayrılırlar.
Beterin beteri vardır.
Kötü bir duruma düştüğümüzde, bir belâ ile karşılaştığımızda bundan kötüsü de
olamaz diye düşünmemeli; daha da kötüsünün olabileceğini aklımızdan çıkarmadan
gereken sabrı göstermeli, Allah`a sığınmalıyız.
Bıçağı kestiren kendi yüzü suyu, insanı sevdiren kendi huyu.
İyi su verilmiş çelikten yapılan, ustalıkla bilenen bıçak dayanıklı ve keskin
olur; bu da onun değerini artırır. Kişileri değerli, sevimli kılan da huy
güzelliğidir. Geçimsiz, huysuz kimseler toplumca sevilmezler.
Bıçak sapını kesmez.
Bıçağı bıçak yapan demir kısmı ile sap kısmıdır. Demir kısmı, saplı kısmına
ilişemez. Ama başka bıçakların saplarına ilişip zarar verebilir. Bunun gibi
insanlar da çok yakınlarına, anne-baba-evlâtlarına ve diğer akrabalarına kolay
kolay zarar veremez. Aralarında onları bütünleyen, birbirlerine bağlayan bir
kan, bir sevgi bağı vardır.
Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz).
Bıçak ya da herhangi bir silâhın açtığı yara bir süre sonra iyileşir, vücutça
onulur. Ama dilden çıkan kötü ve acı sözlerin gönülde açtığı yara, bıraktığı izi
kolay kolay kapanmaz; her hatırlamada yeniden açılır, insana üzüntü verir.
Bilen bilir, bilmeyen aslı var sanır.
İnsan bir şeyi duymuşsa, o ancak bir söylentidir; doğruluğu belirsiz, gerçekliği
de şüphe götürür. Ancak insanlar söylentilerin bu yanına bakmazlar, duyduklarını
başkalarına aktarıp dedikodu yaparlar. Konuşulan bir olayın aslının olup
olmadığını ancak gören bilir, görmeyen ama söylenenleri duyanlar ise
dedikoduları gerçekmiş gibi kabul ederler.
Bilinmedik aş ya karın ağrıtır, ya baş.
Anlamadığımız, daha önce denemediğimiz, iç yüzünü bilmediğimiz bir iş yapmaya
kalkışmak akıl kârı değildir. Çünkü tanışık olmadığımız bu işin başımıza iş
açması, bize zarar vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bunun için bir işe girişirken
dikkatli olmak zorundayız.
Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıp.
İnsan hayatı için bilgi oldukça önemlidir. Ne ki insan her şeyi bilmez.
Bilmesine de imkân yoktur. İnsanın her şeyi bilmemesi doğaldır. Bunun utanılacak
bir yanı da yoktur. Ancak imkân varken bilmediklerini sorup öğrenmemesi,
biliyorum tavrıyla bir işe girişmesi son derece sakıncalıdır ve kusurludur.
Çünkü yanlış bir yola saparak hem kendine, hem de başkalarına zarar verebilir.
Bin bilsen de bir bilene danış.
Herkes eşit bilgiye sahip değildir. Çok iyi bildiğimizi sandığımız konunun
bilmediğimiz bir yanı olabilir, o konuyu bizden daha iyi bilenler de çıkabilir.
Bu yüzden bir işe kalkışmadan önce bu gibi kimselere danışmalı, onların bilgi ve
tecrübelerinden yararlanmalıyız. Eksiğimizi ancak böyle giderebilir,
yanlışımızdan ancak böyle kurtulabilir, iyi bir sonuca da ancak böyle
kavuşabiliriz.
Bin dost az, bir düşman çok.
Sıkıntılı bir anımızda, kötü bir günümüzde hemen yardımımıza koşan, daima
iyiliğimizi isteyen dostlarımızdır. Derdimizi onlarla unutur, mutluluğu onlarla
tadarız. Onlardan zarar değil, yalnızca fayda görürüz. Bu sebeple ne kadar çok
olurlarsa, bizim için o kadar iyidir. Ama düşmanımız olan yalnızca bizim
kötülüğümüzü ister, bir tane de olsa onun varlığı bizi rahatsız eder.
Bin merak bir borç ödemez.
Ne denli kaygı içinde olursan ol, bunun borcunun ödenmesinde hiçbir yararı
yoktur. Tasalanmayı bırakıp borcunu ödemek için çaba harcamalı, yollar
aramalısın.
Bin nasihatten bir musibet yeğdir.
Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar vardır ki, onlara ne kadar çok öğüt verirsen
ver, tuttukları yanlış yoldan onları çevirmekte bu öğütler bir fayda temin
etmez. Ama takip ettiği yanlış yolda başına gelen bir felâket, onu doğru yola
getirmekte daha etkili olur. Çünkü kötü tecrübelerin öğretme gücü oldukça
büyüktür.
Bin ölçüp bir biçmeli.
En basitinden en zoruna, yapmaya çalıştığımız işin bütün ayrıntılarını önceden
düşünmeli; gerekli ölçümleri yapmalı, sonucu iyi hesaplamalı, sonra işe
girişmeliyiz. Yoksa istemediğimiz bir zararın ortaya çıkmasından duyacağımız
pişmanlık fayda etmez.
Bin tasa (kaygı) bir borç ödemez.
Çok tasalanmak ve üzülmekle borçtan kurtulunamaz. Çünkü borç durduğu yerde
ödenmez. Borcu ödemek için bir şeyler yapmalı, harekete geçip çalışmalı, kimi
çıkış yolları aranmalıdır.
Bir adama kırk gün deli desen deli olur.
İnsana yapılan sürekli telkinler sonunda bir neticeye ulaşmak mümkündür. Çünkü
insan etkilenen bir varlıktır. Birtakım iyi ya da kötü duygular, düşünceler ve
inançların sürekli telkin edilmesiyle insanlar
biçimlendirilip yönlendirilebilirler.
Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın.
Toplumun bir kişi hakkında verdiği yargı öyle kolay kolay değişmez. Toplum
kişiyi nasıl nitelemişse, kişi o niteliğiyle tanınır. Adı bir kere kötüye çıkan
kişi, iyi de olsa toplumun bu yargısının önüne geçemez. Adına sürülen bu leke
onun yakasını bırakmaz. Nereye gitse bu leke yüzüne vurulur, itilip kakılır,
sıkıntılar içinde kalır. Böyle yaşamak kişi için
ölmekten daha iyidir.
Bir ağızdan çıkar bin ağıza yayılır.
Bir sırrın yayılması istenmiyorsa, kimseye söylenmemelidir. Sır ağızdan çıktı mı
hemen yayılır, gizli kalmasını önlemek çok zordur. Çünkü insanın merak ve
dedikoduya eğilimi vardır. Bu eğilim sır olan şeyin dilden dile dolaşmasına,
toplum içinde yayılmasına yol açar.
Bir ahırda at da bulunur, eşek de.
Bir toplumda iyi, yararlı ve güzel işler yapanlar bulunduğu gibi kötü, yararsız
ve çirkin işler yapan insanlar da bulunabilir.
Bir başa bir göz yeter.
Ne kadar çok malı olsa da insan yine de elde etmek ister, geleni geri çevirmek
istemez. Oysa insan hayatta ihtiraslı olmamalı, ihtiyacından fazlasını
düşünmemelidir. Kanaatkâr olan kimseler ihtiyaçları kadar olanı yeter görürler.
Bir bulutla kış olmaz (Bir çiçekle yaz gelmez).
1. Önemli bir durumun netlik kazanması için küçük, önemsiz belirtilerin varlığı
yeterli değildir. 2. Güzel ve hoş da olsa, küçük bir değeri elde etmekle
mutluluk tam anlamıyla yakalanmış sayılmaz.
Bir çöplükte iki horoz ötmez.
Bir toplumda iki baş, bir iş yerinde iki yönetici olmaz. Olursa aralarında
kıskançlık, çekememezlik yüzünden anlaşmazlık çıkar; fikir ayrılığına düşerler;
biri diğerini yok etmeye, bulunduğu yere tek baş olmaya çalışır. Bu çatışma
sonunda güçlü kalır, güçsüz gider. Bu da az şeye mal olmaz.
Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
1. Aklî dengesini yitirmiş kimi insanların yaptıkları öyle işler vardır ki, bunu
akıllı insanlar bir araya gelse ne yorumlayabilir, ne de çözebilirler.
2. Kimi zaman bir insan öyle delice bir iş yapar ve zarara yol açar ki, pek çok
akıllı kimse bir araya gelir ama bu zararı gideremez; işi de düzeltemez.
Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin.
Yardım yapmak bir insanlık görevi, dinî bir emirdir. Ancak bunu yapmanın da bir
yolu yordamı vardır. Yoksula yardım ederken insanın amacı kendini gösterip
övünmek değil, görevini ve sorumluluğunu yerine getirmektir. Bu bakımdan
yoksulları inciten gösterişlerden kaçınmak; kimsenin haberi, hatta en yakınların
bile haberi olmadan yardım yapmak gereklidir. Yoksa tersine bir hareket yardım
edilen kimseyi mahcup duruma düşürür, yapılan iyilik de iyilik olmaktan
çıkar.
Bir elin nesi var iki elin sesi var.
İnsanın gücü sınırlıdır. Bunun için büyük işlerin üstesinden tek başına gelemez.
Bu tür işleri başarabilmek için başkalarıyla işbirliğine, dayanışmaya girer.
Güçleri birleştirerek zor işlerin altından böylelikle kalkar.
Bir evde düzen olunca düzenbaz olmaz.
Eğer bir ailenin hemen bütün fertleri arasında bir uyum, bir anlaşma, karşılıklı
sevgi ve hoşgörü varsa, o ailede düzen de var demektir. Dolayısıyla ailenin
huzurunu kaçıracak bir kimsenin bu ailede barınması da mümkün değildir.
Bir göz ağlarken öbür göz gülmez.
Aile fertleri birbirine kan ve akrabalık bağlarıyla bağlıdırlar. Onlar bir
vücudun azaları gibidirler. Dolayısıyla ailenin bir ferdine gelen zarar, bütün
aile fertlerine gelmiş gibidir. Hemen hepsi de aynı ölçüde üzüntü çekerler.
Bir günlük beylik, beyliktir.
İnsanlar her zaman arzu ettikleri nimetlere kavuşup bunun sefasını süremezler.
Bu sebeple çok kısa bir süre içinde de olsa, çevresindekilerden daha üstün,
dertlerden uzak ve arzu ettiği biçimde bir an yaşamak o kişi için güzel bir
şeydir.
Bir insanı tanımak için ya alış veriş etmeli, ya yola gitmeli.
Ortak bir işe girmeden insanların gerçek yüzünü anlamak oldukça zordur. Alış
veriş etmek, onları tanımak bakımından önemli ölçüttür. Çünkü alış veriş bir
şeye sahiplenmeyi gerekli kıldığı için kişinin çıkarcı yönünü bütün
çıplaklığıyla ortaya koyar. Yolculuk ise fedakârlığı, cesareti, mertliği
gerektirir; dolayısıyla yolculukta karşılaşılan zorluklar sebebiyle ortaya konan
davranışlar kişilerin niteliklerini belirgin kılar.
Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.
Bir toplumun sahip olduğu varlıklardan her fert bir adalet çerçevesi içinde
yararlanmalıdır. Eğer böyle olmaz, adaletli davranılıp hak gözetilmez, sadece
bir kısım insanların yararlanmasına göz yumulup diğer insanların yararlanmasına
fırsat verilmezse kargaşa çıkar; kavga baş gösterir, toplumdaki sosyal barış
zedelenir, düzen bozulur, insanlar birbirlerine düşer.
Bir koyundan iki post çıkmaz.
Bir iş, nesne ya da insandan temin edilecek faydanın bir ölçüsü, bir sınır
vardır. Alınabilecek alındıktan sonra, onlardan bir kez daha verim istemek,
onları bu konuda zorlamak doğru değildir. Bu davranışın devamı insanı yanlış bir
yola götürüp zarara sokabilir.